
Bilim ve teknoloji güneşi bu kez Kastamonu`da yükseldi. STEM & Makers Fest/Expo, 25-26 Eylül 2021 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi STEM & Maker Lab, Ankara Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği, Kastamonu Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile Kastamonu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi`nde gerçekleştirildi.
Kapsayıcı bir bakış açısıyla toplumun her yaş kesiminden bireyleri bilim ve teknoloji ekseninde bir araya getiren STEM & Makers Fest/Expo ile katılımcıların bilim ve mühendislik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği sergi, bilim şovları ve atölye çalışmalarıyla üreten bilim kültürü teşvik edilmektedir. Toplamda 200 bini aşkın katılımcının etkin katılım gösterdiği STEM & Makers Fest/Expo`ya katılım ücretsizdir.
Yeni normalleşme sürecinde katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte Kimyanın Gizemli Renkleri, Nanoteknoloji, Öğrencinin Kimyası bilim şovları, etkileşimli Leonardo`nun Makineleri sergisi ve her yaştan katılımcıya hitap eden Kaosun Ritmi, Böcek Robot, Geometrik Tasarım, Denge Piramidi, Mekatronik, Mühendis Beyinler, Mühendis Çocuk: Elektronik 101, FabLAB, Genlerin Dünyası, Einstein STEM Lab, TI Teknolojileri ile STEM, Ölçme ve Değerlendirme: PISA ve TIMSS, 3 Boyutlu Tasarım gibi birbirinden farklı atölye çalışması gerçekleştirildi.
Katılımcılar arasında yer alan Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Ahmet Kaçar, Kastamonu İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Serkan Demirkıran ve Hacettepe STEM Maker Lab Başkanı ve STEM Maker Fest/Expo Koordinatörü Prof. Dr. Gültekin Çakmakcı gerçekleştirilen etkinliğin bireylerin bilim ve teknoloji kültürüyle yetiştirilmesi sürecinde bu tür etkinliklerin önemi ve katkıları hakkında paylaşımlarda bulundu. Prof. Dr. Gültekin Çakmakcı ayrıca festivali destekleyen Ankara Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği başta olmak üzere etkinliğe katkı sunan herkese teşekkürlerini iletti. STEM & Makers Fest/Expo Kastamonu Koordinatörü olan Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Kaya, toplumun her kesiminden bilim ve teknoloji meraklılarını bir araya getirmenin mutluluğunu yaşadığını belirtti.

Yine kendi ekibimizin çok işine yarayan web sayfalarını ve takipçilerimizden gelen önerileri derledik sizler için. STEM & Makers öneriyor!
1- QUIZIZZ: Quizizz ile anketler, sınavlar, quizler oluşturabiliyorsunuz. Oluşturduğunuz bu içerikleri çabucak değerlendirme ve dönütler verme imkanınız var. Aynı zamanda sayfada diğer öğretmenler tarafından hazırlanmış farklı içerikler de mevcut.
2-DESMOS: Eminiz Matematik öğretmenlerimiz de interaktif araçlara oldukça ihtiyaç duyuyor. Desmos grafik çizimleri konusunda oldukça etkili bir araç. Tüm öğrenci ve öğretmenler bu platformda matematiksel işlemleri grafiğe dökebilir ve sosyal medyada rahatlıkla paylaşabilir. Kullanıcı dostu bir arayüzü var.
3-FLIPGRID: Flipgrid, 180`den fazla ülkede, milyonlarca doktora öğrencisi, eğitimci, öğrenci ve aileler tarafından aktif olarak kullanılan, video tartışma ve geri bildirim verme platformu. Flipgrid ile öğrenciler kısa videolar kaydeder ve birbirlerinin videolarına cevap verebiliyor. Eğitimciler videoları izleyebilir, öğrencilere anlık geri bildirimlerde bulunabilir ve hatta videolar üzerinden değerlendirme yapabilir. Flipgrid ile ödevler, projeler verebilir, hatta tüm öğrencilerinizin çalışmalarını puanlayabilirsiniz.
4-PROPROFS: Bu platformda, küçük quizlerin yanı sıra bulmacalar, akıl oyunları, anketler, tartışmalar, kurslar hazırlayabiliyorsunuz. Belli bir yere kadar ücretsiz kullanabildiğiniz çok farklı hizmetler sunabilen bir sen sayfası. Gezinirken bir kaç Türkçe içeriğe de rastladık.
5-EDPUZZLE: Edpuzzle tersyüz sunıf uygulamalarında kullanılabilecek başarılı bir uygulama. Edpuzzle uygulaması ile internette bulunan herhangi bir videoyu kullanarak kendi sesinizle anlatım yapabilir ve buns sesli notlar ekleyebilirsiniz. Hatta video boyunca öğrencileriniz için sorular ekleyip videolara eklenen sorulara öğrencilerin verdikleri cevapları gözden geçirebilirsiniz.
6- POWTOON: Tüm yaş gruplarının kolaylıkla içerik hazırlayabileceği animasyonlu-sunumlar ve videolar oluşturabileceğiniz bir site.
7-KAHOOT: Oyun tabanlı bir öğrenme platformu. Karantina bitene kadar öğretmenlere premium hesaptan ücretsiz yararlanma fırsatı da tanıyor. Kendi küçük mücadele oyununuzu hazırlayıp öğrencilerinizle paylaşabilirsiniz. Biz denedik! Çok eğlenceli!
8-STORYBİRD: Kendi küçük şiir veya masal kitaplarınızı oluşturabileceğiniz, yaratıcılığı besleyecek bir sürü görselle dolu web sayfası. İsterseniz başkalarının oluşturduğu öykülere de göz atabilirsiniz! Ayrıca kullanımı da oldukça kolay!
9-PADLET: Online bir mantar panonuz olsun ister miydiniz? Üstelik tüm öğrencileriniz sizin bu mantis panonuzun içeriğine erişebilsin. Üstelik bu panoya pek çok farklı türde döküman ekleyebiliyorsunuz.
10-QUIZLET: Kelime öğrenmek her dil için önemli bir kazanım değil mi? Her ne kadar QUIZLET dil eğitimcilerinin sıklıkla kullandığı bir platform olsa da biz yaratıcılığınıza güveniyoruz.

STEM & Makers Festival ve Fuarı
23-24 Mart 2019, Adıyaman Üniversitesi
İl Milli Eğitim Müdürü Ahmet Alagöz, Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü, Hacettepe Üniversitesi temsilcileri, öğrenciler, öğretmenler ve veliler, merhabalar. STEM Makers Fest ve Expo için ilk kez Adıyaman`a gelmekten onur duyuyorum.
A.B.D. Büyükelçiliği adına, bu fuarı mümkün kılan tüm ortaklarımıza teşekkür etmek istiyorum – Adıyaman Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Turkish STEM Alliance, Texas Instruments, STEM Haberleri Kaynağı (bilimiletisimi.com) ve özellikle de Prof. Dr. Gültekin Çakmakçı'ya bu etkileyici etkinliği koordine etmekteki kararlı çabaları için teşekkür etmek istiyorum.
Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.†demiştir. Hayattaki en gerçek rehber bilimdir. Ayrıca “Bütün ümidim gençliktedir.†de demiştir. Bugün burada tamamen bilimsel keşif ve inovasyonla ilgilenen yeni neslin coşkusuyla dolu bir salondayız. Sizin nesliniz hayatınız boyunca benzeri görülmemiş mücadelelerle karşı karşıya kalacak. İnsanlar Mars`a seyahat edebilir, hatta orada yaşayabilir mi? İklim değişikliğinin etkilerini azaltmak veya yeni çevreye kendimizi adapte etmek için ne yapabiliriz? Sosyal medya ve yapay zekâ gibi yeni bilgisayar teknolojileri insan deneyimini nasıl etkileyecek? Atatürk`ün dediği gibi, bu ve daha birçok mücadeleyi çözme konusunda ümidimiz sizlersiniz. STEM öğrenimi size bu konuda yardımcı olacaktır.
STEM güçlüdür çünkü evrenseldir. Matematik, Javascript, fizik yasaları –bu diller ve prensipler sınırları, dinleri, toplumsal cinsiyetleri ve kendimizi tanımlamakta kullandığımız diğer özellikleri aşarlar. Eğer bu becerilere sahipseniz, bir sorunu çözmek için herhangi biriyle işbirliği yapabilirsiniz. Hatta, çok çeşitli insanların dahil olması, yeni bir çözüm bulma şansınızı artırır. Belirli bir problem üzerinde özgün perspektiflerinizi birleştirerek, tek bir kişinin kendi başına keşfedemeyeceği çözümler görmeniz olası. Dışişleri Bakanlığı olarak biz dünyanın her yerinden insanları diğer uluslararası araştırmacılarla birlikte zor sorunların üstesinden gelmeleri için sık sık Amerika`ya gönderiyoruz. Mesela Türk bilim insanı Canan Dağdeviren. MIT ve Harvard`daki iş arkadaşlarıyla birlikte, tıbbi implantların şarj edilerek hastaların tekrar tekrar ameliyat olmasını engelleyecek teknolojiyi geliştirdi. Bu hayat değiştiren teknoloji Türk, Amerikan ve diğer bilim insanlarının, dil ve kültürel farklara rağmen birlikte bilimdeki ortak becerileri aracılığıyla yaptıkları ekip çalışmasının sonucudur.
Maalesef, STEM uzmanlarına olan talep hala arzdan çok daha fazladır. Birçok öğrencinin STEM alanlarıyla karşılaştığı tek yer sınıfın içinde –ders kitapları incelerken, formülleri ezberlerken veya en iyisi, sıkıcı laboratuvarlarda deney beherine bakarkendir. Bu deneyimlerin insanın içinde STEM aracılığıyla dünyanın en büyük sorunlarını çözmek için hayatını adamak tutku ve gayretini ateşlemesi pek olası değildir. Bu STEM ve Makers Festival ve Fuarı farklı. Çocuklar, bugünün workshoplarında hemen kodlama, inşa etme, deney yapma ve daha fazlasını yapacaklar. Bu deneyimlerin öğrencilerde STEM`e hayat boyu sürecek bir sevgiyi ateşleyeceğini ve kendilerini daha güçlü hissedeceklerini umuyoruz.
Ford Model T otomobilini üreten fabrikalardan NASA`nın aya gitmesine; Thomas Edison`un ampulü icadından Silikon vadisinin sürekli devam eden inovasyonlarına, Amerika Birleşik Devletleri teknolojik keşiflerin öncüsü olmuştur. Amerika Büyükelçiliği olarak Hacettepe Üniversitesi ve onların ortaklarıyla birlikte aynı inovasyon ve keşif ruhunu burada Adıyaman`da geliştirmekten dolayı memnunuz. STEM`e olan bağlılığınıza ve Adıyaman`ın öğrencilerine teşekkür ederiz. Festivalin keyfini çıkarın!

KÜLTÜR ATAŞESİ JEN CURATOLA-WOZNIAK'IN KONUŞMASI
STEM & Makers Festival ve Fuarı
15 Aralık 2018, 12:30, İnönü Üniversitesi
Milli Eğitim Bakanlığı, İnönü Üniversitesi ve Malatya Belediyeleri temsilcileri, öğrenciler, öğretmenler, ve anne-babalar, merhabalar. STEM ve Makers Festival ve Fuarı için ilk kez Malatya`da bulunmaktan onur duyuyorum. Salon, sizler yeni harika becerileri öğrenmeyi beklerken, heyecanla uğulduyor – yoksa bu sadece robotların sesi mi?
A.B.D. Büyükelçiliği adına, bu fuarı mümkün kılan tüm ortaklara – Hacettepe Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Türk STEM Birliği (stemalliance.center), STEM Haberleri kaynağı bilimiletisimi.com, ve özellikle Prof. Dr. Gültekin Çakmakçı'ya bu etkileyici etkinliği koordine etmekteki kararlı çabaları için teşekkür etmek istiyorum.
Atatürk, “Hayatta en hakiki mursit ilimdir.†Demiştir. Ne kadar haklıymış. Sözleri hiçbir zaman bugün olduğu kadar doğru olmamıştır. Dünyamız gitgide daha da fazla teknolojik olmaya başlıyor. Problemlerimiz gittikçe artarak daha karmaşıklaşıyor. Sadece önümüzdeki otuz yıl bile sınırsız problemler içeriyor ve sizin nesliniz bu problemleri çözmek için yol açacak. İnsanlar Mar`a seyahat edebilir mi, ve eğer gidebilirlerse, onun sert çevresini turizm ve hatta yaşam için ehlileştirebilirler mi? Sosyal medyanın mahremiyetimiz, arkadaşlıklarımız ve doğru bilgiye erişimimiz üzerindeki sonuçları nelerdir? Yapay zeka hayatlarımızı ve insan olmanın ne anlama geldiği konusundaki anlayışımızı nasıl etkileyecek? Bu soruları ve önümüzdeki yüzyıl ve sonrasında gelecek daha birçoklarını cevaplamak için yaratıcı ve teknik bilgiye sahip insanlara ihtiyacımız var.
STEM güçlüdür çünkü evrenseldir. Matematik, Javascript, fizik yasaları –bu diller ve prensipler sınırları, dinleri, toplumsal cinsiyetleri ve kendimizi tanımlamakta kullandığımız diğer özellikleri aşarlar. Eğer bu becerilere sahipseniz, bir sorunu çözmek için herhangi biriyle işbirliği yapabilirsiniz. Hatta, çok çeşitli insanların dahil olması, yeni bir çözüm bulma şansınızı artırır. Belirli bir problem üzerinde özgün perspektiflerinizi birleştirerek, tek bir kişinin kendi başına keşfedemeyeceği çözümler görmeniz olası. Henüz bir süre önce, Türk bilim insanı Prof. Dr. Metin Sitti ilaçların hastalığın bulunduğu yere daha etkili bir şekilde iletilmesini sağlayan nano-robotları icat etmesi sayesinde haberlerde yer aldı. Doktorasını Japonya`da tamamladı, California-Berkeley`de araştırma yaptı ve 16 yıl Carnegie Mellon Üniversitesi`nde çalıştı. Şimdi Almanya`da Max Planck Akıllı Sistemler Enstitüsü`nün Müdürü olarak görev yapıyor ve eminim ki Japon, Amerikalı, Alman ve başka uluslararası araştırmacılarla olan işbirliği, başarısında kilit bir unsur olmuştur.
Malesef, STEM uzmanlarına olan talep hala arzdan çok daha fazladır. Birçok öğrencinin STEM alanlarıyla karşılaştığı tek yer sınıfın içinde –ders kitapları incelerken, fomülleri ezberlerken veya en iyisi, sıkıcı laboratuvarlarda deney bardaklarına bakarkendir. Bu deneyimlerin insanın içinde STEM aracılığıyla dünyanın en büyük sorunlarını çözmek için hayatını adamak tutku ve gayretini ateşlemesi pek olası değildir. İşte bu nedenle STEM ve Makers Festival ve Fuarı önemlidir. Çocuklar, STEM`le interaktif ve pratik bir şekilde yakın bir ilişki kurarak, başarabilecekleri şeyler konusunda ilham alacak ve güçlü hissedecekler.
Hacettepe Üniversitesi ve çözüm ortakları, STEM`le pratik deneyimleri Malatya`daki öğrencilere ve ailelerine getirerek büyük bir vizyon örneği gösteriyorlar. Biz A.B.D. Büyükelçiliği olarak onları desteklemekten memnuniyet duyuyoruz. Teşekkürler.
https://www.stemandmakers.org

2015 yılından beri Hacettepe Üniversitesi STEM & Maker Lab tarafından gerçekleştirilen, STEM & Makers Fest/Expo; 29-30 Eylül 2018 tarihinde Hacettepe Üniversitesi STEM & Maker Lab, Feza Gürsey Bilim Merkezi, Milli Eğitim Bakanlığı ve OSTİM Organize Sanayi Bölgesi işbirliği ile Ankara Altınpark ANFA Fuar Alanında gerçekleştirildi. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen festivalin zenginliği ise üniversite-milli eğitim-sanayi-yerel yönetim ve toplumun daha fazla bir güç birliği içerisinde olmasıydı. Bu birlikteliği sağlayabilmek için Hacettepe STEM & Maker Lab olarak dört yıldan beri gayret ettiklerini belirten Prof. Dr. Gültekin Çakmakcı, bu vesileyle destek olan herkese teşekkürlerini iletti.
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayhan Yılmaz, OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, ANFA Genel Müdürü Orhan Kaya, MEB Bakan Danışmanları Doç. Dr. Mustafa Hilmi Çolakoğlu, Dr. Adem Çilek ve Murat Bağcı ve MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mete Kızılkaya katılımları ile gerçekleştirilen festivale 53 farklı ilden 40 binden fazla kişi katıldı.
Hacettepe Üniversitesi rektörü Prof. A. Haluk Özen, "bir araştırma üniversitesi olan Hacettepe Üniversitesi olarak (1) kaliteli eğitim ve (2) araştırmada lider olmanın yanında (3) topluma katkı ve bilim-toplum iletişimi alanında da çok önemli girişimlere öncülük etmekten büyük onur duymaktayız. Bundan sonra da bu tür etkili bilim-toplum projelerine öncülük etmeye devam edeceğiz†şeklinde açıklamalarda bulundu.
Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı ANFA Genel Müdürü Orhan Kaya ise “Türkiye`nin ilk bilim merkezi olan Feza Gürsey Bilim merkezinin bu kadar büyük ölçekte bir festivalde çocukları ve gençleri bilim ve teknoloji ile buluşturarak Türk sanayisi tarafından geliştirilen ürünlerin tanıtılmasına platform sağlamaktan gurur duyduk†dedi.
Feza Gürsey Bilim merkezi müdürü Ramazan Can'da bilim iletişimi konusunda bu tarz çok önemli projeler yaptıklarını ve ilerleyen günlerde çocuklar için ücretsiz olarak "robotik", "kodlama", "mekatronik", "üç boyutlu yazıcılar", "maker", "mikrobiyoloji" ve "ahşap tasarım" atölyelerini her hafta yapacaklarını ifade ettiler.
OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, “milli ve yerli teknolojiye ihtiyacımız var. Endüstri 4.0 ekosisteminde rekabet edebilmek için bu teknolojiyi ülkemizde üretmemiz gerektiğini†belirtti.
STEM & Makers Fest/Expo başkanı Prof. Dr. Gültekin Çakmakcı, şimdiye kadar bu festivali Ankara, Kocaeli, Mersin, Antalya ve Konya`da düzenlediklerini ve fonlama bulmaları durumunda bu festivali Türkiye`nin dört bir yanında düzenleyebileceklerini ifade etti. Bu festivali ilerleyen aylarda Malatya ve Adıyaman illerinde düzenlemek için planlama yaptıklarını belirttiler.
https://stemandmakers.org

Ülkelerin gelişmesindeki mucize; yeteneğe duyulan saygı ve yeteneğe
verilen değerde aranmalıdır.
Yetenekli bireyler, ülkelerin ekonomik büyümeleri ve kalkınmalarının
ardındaki temel gücü oluşturmaktadır. Daha çok yaratıcı ve yenilikçi
yeteneklerin kümelendiği, bir araya geldiği/getirildiği, zekâ ve yeteneğin değer
bulabildiği ülkeler daha güçlü ekonomilere sahip olmaktadırlar.
Dünya bilindiğinin aksine, artık koskoca düz bir satıh haline, adeta bir
satranç tahtası haline dönüşmüştür. Yeteneği, yaratıcılığı olan, isteyen
herkesin oyun oynayabileceği öne çıkabileceği bir dünya karşımızda durmaktadır.
Üstelik diplomanızın olmasına bile gerek olmayan, bireysel de olsanız fırsatlar
sunan bir oyun alanı. Ancak, yeteneklerin bir arada yoğunlaştığında gösterdiği
etkiyi bireysel yeteneklerin tek başına gösteremediği hatta kaybolduğu bir oyun
alanı.
Bireylerin yenilik yapmak için göç etmeye ihtiyaçları olmadığı düşünülse de
zihinler sınır tanımasa da yetenekler değer bulabildikleri ortamları aramakta,
onları özgürlük ve eşitlik mıknatıs gibi çekmektedir. Yetenekli insanları
kendisine çeken, bir araya getiren ya da birbirine yaklaştıran ülkeler; askeri
ve ekonomik olarak çok gelişmekte dünyanın gerisi ile adeta oyun oynamakta,
kaynakları sömürmekte, insanları köleleştirmekte ve kendisi dışında gördüğü
dünyayı kaosa sürüklemekte ve bataklığa dönüştürmektedirler. Eş zamanlı olarak
büyüyen, maddi ve manevi refah düzeyi yükselen bu ülkeler daha fazla yeteneğe
mıknatıs olmak istemektedirler. Üstelik bir kere yeteneklere mıknatıs
olduğunuzda yetenekli bireyler, yeni yetenekleri de kendilerine çekmektedirler.
Bu durumun bir kısır döngü olduğunu söylemek son 10-15 yıla kadar doğruydu.
Artık, yetenekli bireylerinin öneminin farkında olan ülkelerin sayısı daha da
arttı. Küresel rekabet, yetenek avına dönüştü. Kendi doğdukları ülkelerden
ayrılan yaklaşık 200 milyon yetenekli bireyi çekebilmenin, bu pastadan pay
almanın gizli hesapları her geçen gün büyüyor. Artık küresel ekonomideki
rekabet, sermaye, mal veya hizmetten daha çok insana yönelik rekabete
dönüşmüştür ve daha da artarak devam edecektir. Yetenekli bireyleri şirketlere
çekme ya da yetenekli bireylerin yoğunlaştığı bölgelere şirket kurma küresel
rekabetin yol haritasıdır.
Ülkelerinin gelişmesini:
doğal kaynaklarının çokluğu değil,
topraklarının büyüklüğü değil,
fabrikaları değil,
iş ahlâkı değil,
nüfusunun çokluğu değil,
üstün yeteneklere mıknatıs olma becerileri sağlayacaktır.
Yeteneğin hangi kültürden ya da coğrafyadan geldiğinin, siyah ya beyaz olmasının
artık bir önemi bulunmamaktadır. Tam tersine etnik ve kültürel çeşitliliğin
ekonomik büyümeye katkısının önemli boyutlarda olduğunu araştırmalar ortaya
koymaktadır ( G. Ottavino ve G. Peri. “The Economic Value of Cultural Diversityâ€
University of California, Şubat 2004). Birbirimizden farklı olmamız düşünce ve
fikir zenginliği de beraberinde getirmektedir. Çünkü yaşantılarımız, bakış
açılarımız, problem çözümümüz, yeteneklerimiz ve yaratıcılığımız birbirimizi
tamamlamaya ve karşılıklı öğrenmeye katkı sağlamaktadır. Bu süreç birbirini
anlayan saygı ve sevgi duyan, empatik davranabilen, yeni fikirlere kucak açan,
yaratıcı dinamiği ve potansiyeli harekete geçirebilecek büyük bir zenginliktir.
Ekonomik büyüme ve rekabetçiliğin merkezinde IQ`su yüksek, yenilikçi ve
girişimci bireyler bulunmaktadır. Dünyanın her tarafından gelen en zeki, en
çalışkan, en yaratıcı bireyler ülkelerin gelişim dinamiklerini
oluşturmaktadırlar. Küresel ölçekte yeteneklerin hareketi/göçü ile
yoğunlaştıkları bölgeler – bugün dünyadaki sayısı 25 civarında- insanlığın
gideceği yeri ve gelişimini belirlemekte, insanoğlunun kaderini çizmektedir.
Küresel olarak mıknatıs bölgeleri diyeceğimiz bu alanlarda yoğunlaşan
yetenekler, bulundukları bölgelere ekonomik büyüme ve refahı da taşımaktadırlar.
Üstelik yetenekli bireyler yoğunlaştıkları bölgelerde, birbirileri ile
etkileşimleri sonucunda bir çok problemin çözüme katkıda bulunacakları gibi,
yeni fırsatları ve yeni gelişimleri de tetikleyeceklerdir.
Ülkelerin ekonomideki gelişmişliğinin önemli göstergelerinden birisi olan
patent başvurularına baktığımızda, yeteneklerin yoğunlaştığı bölgeleri içine
alan ülkeler görülmektedir. Her yıl dünyadaki patent başvurularını açıklayan
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) 2016 yılı uluslararası patent raporuna göre:
Dünya genelinde 2016 yılında yüzde 7.3lük artışla 233 bin patent
başvurusu yapıldı.
En çok patent başvurusunu 56 bin 595 adet ile ABD yaptı.
Türkiye 1.068 başvuru ile 21. sıradan listeye girdi.
Türkiye 2015 yılında da 1010 patent başvurusu ile yine 21. sıradaydı.
Türkiye`nin en çok tüketim maddeleri alanında patent başvurusu yaptığı
görülmektedir.
Avrupa ülkelerinin tamamının patent başvurusu ancak Japonya kadardır.
Patent başvurularında Çin`in çok büyük bir sıçrama yaptığı görülmektedir. Çin telekomünikasyon şirketi Huawei`nin, 3692 patent başvurusu (2015 yılı-3898 başvuru yapmıştı) Türkiye`nin yaklaşık 4 katı
kadardır.
İlk 50 içinde hiç bir Türk kurumu bulunmamaktadır.
Yeteneklerin yoğunlaştığı 20 bölge içerisine Türkiye girebilir mi?
Dünya yetenek havuzundan Türkiye pay alabilir mi?
Bu sorulara cevap vermek için:
- Yeteneklerin istediği ortamları sağlayabiliyor muyuz veya sağlayabilir miyiz?
- Üstün yeteneklileri bir kenara koyun, yeteneğin zerresine sahip çıkabiliyor
muyuz?
Sorularını sormak gereklidir.
Yeteneklerin kümelendiği New York ekonomisinin, Rusya ekonomisinden daha
büyük olduğunu ifade edip, Silikon Vadisindeki risk sermayedarlardan – 6 milyar
dolar kişisel serveti bulunan- John Doerr`in sözlerini aktarmak isterim.
- Önemli mühendislik fakültelerimizden mezun olan her bir yabancının diplomasına
“yeşil kart†zımbalamalıyız.
Yeşil kart verilmesinin teklifi veya farklı teşvikler yetenekleri çekmek için
kullanılan yöntemlerden bazılarıdır. Yetenekli bireylerin göçü teşvik ediliyor.
Çünkü ekonomik gelişme için yetenekli bireyler olmazsa olmazlardandır. Diğer
ülkelerin parlak yeteneklerini aşırmak için çabalayan ülkelerin sayısı
artmaktadır. Kanada, Birleşik Krallık, Avustralya, İskandinav ülkeleri ve Yeni
Zelanda gibi ülkeler yüksek lisans ve doktoralı bilim insanlarını ve
girişimcileri çekmek için daha çok çaba harcıyorlar. Yüksek teknolojiye sahip
olabilmek için zorunlu olan yetenekli bireyleri arıyorlar. Çin ve Hindistan,
daha çok bilim insanı yetiştirmek için milyarlarca dolarlık projeler başlatmış
durumdalar.
Bugüne kadar yetenekli bireylerin kaymağını yiyen ABD, yenilikçi ve yaratıcı
bireylerin işgücü içerisindeki oranı ile kendisinin yaratıcılık endeksinde 11.
sırada olduğunu üzülerek belirtmektedir ( R.Florida, “The Flight of The Creative
Class†s. 43). Çünkü yeni teknolojileri geliştirmenin dinamiğini, motorunu
yetenekli bireylerin oluşturduğunu çok iyi biliyorlar. ABD`deki tüm bilim
insanların yaklaşık dörtte biri ve mühendislik profesörlerinin % 40`ı ile
mühendislik, bilgisayar ve yaşam bilimlerindeki doktora öğrencilerinin
yarısından fazlasını ABD dışından gelenler oluşturmaktadır. 2013-2014 akademik
yılında Amerika`daki yüksek eğitim kurumlarında kayıtlı olan yabancı öğrenci
sayısı 886 bindir. ABD`de okuyan öğrencilerin %4`ü yabancıdır ve Türkiye,
ABD`ye en fazla öğrenci gönderen 11`inci ülkedir Yabancı öğrenciler bu ülkeye
yıllık 27 milyar dolar bırakmaktadır (https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-de-yabanci-ogrenci-sayisinda-artis/2594023.html).
Halen ABD`de okumuş ve ülkesini yöneten bir çok lider ve üst düzey yönetici
bulunmaktadır. Bu durum ABD`nin güvenliği açısından ve ikili ilişkiler açısından
da çok önemli görülmektedir. Beyin hareketi ya da yetenek hareketi
diyebileceğimiz bu süreç ekonomik gelişmeler kadar siyasi gelişmeleri de
etkilemektedir.
2015-2016 döneminde Türkiye`de okuyan yabancı öğrenci sayısı 87 bin 903`tür
(YÖK). Maalesef yetenek havuzunun en tepesinden öğrenci alamadığımız da
gerçektir.
Economist Dergisinde yayınlanan bir araştırma sonucuna göre “göçü serbest
bırakmanın dünya için potansiyel ekonomik faydaları ticari engelleri ortadan
kaldırmanın faydalarını gölgede bırakır†yorumu yapılmıştır (The Economist.â€Opening
The Doorâ€, 31 Ekim 2002).
Martin Prosperity Institute adlı kurum tarafından yapılan Dünya Yaratıcılık
Endeksi 2016 raporunda Türkiye, ancak sıralamaya konu 139 ülke içinde 88.
sıradadır. Bu endekste 3 temel parametreye bakmışlar ve 3T olarak
adlandırmışlar. 1. Teknoloji, 2. Talent (yetenek) ve 3. Tolerance (hoşgörü).
Teknolojide, ülkenin araştırma-geliştirme harcamalarına ve o ülkede alınan
patentlerin ülke nüfusuna oranına bakılmış. Yetenek boyutunda, ülkedeki yetişkin
ve üniversite mezunu nüfusun toplam işgücü içindeki oranı, hoşgörüde ise
göçmenlere, ırksal ve etnik azınlıklara yapılan muamele değerlendirilmiş. Sonuç
olarak Türkiye, teknoloji endeksinde 53., yetenek endeksinde 58. ve hoşgörü
endeksinde 123. hepsinin ortalamasında da endekste 88. sırada yer bulmuş.
Cornell Üniversitesi, INSEAD (The Business School for the World) ve Dünya
Fikri Haklar Örgütü (WIPO) tarafından Ağustos 2016`da yayınlana Küresel
İnovasyon Endeksi raporuna göre 128 ülke içerisinde Türkiye, 13.sıraya
yükselerek iyi bir gelişme kaydetmiştir. 7 ana göstergenin ele alındığı endeksin
alt başlıklarını incelediğimizde Türkiye:
İnsan kaynağı ve araştırma alanında 16.sırada,
İş gelişmişliği alanında ticaret-rekabet-pazar ölçeğinde 12.sırada,
Bilgi ve teknoloji çıktılarında, bilgisayar yazılım harcamalarının GSYH
içindeki payında 9.sırada,
Yenilikçi çıktılar alanında maddi olmayan varlıklar (5.sıra) ile
yenilikçi mal ihracatının toplam ticarete oranında (14.sıra) gelişme
kaydettiği görülmektedir
(https://www.tim.org.tr/tr/basin-odasi-timden-haberler-kuresel-inovasyon-endeksi-2016-verileri-aciklandi.html).
Ancak genel sıralamada 128 ülke arasından 42. sırada olan Türkiye, “siyasi
ortam†göstergesinde 88, “düzenleyici ortam†göstergesinde ise 96. sırada yer
almaktadır.
Bir çok ülke dünya yetenek havuzundan daha fazla pay almaya çalışıyor.
Peki biz?
Ters beyin fırtınası yapalım.
Kendi yetenek havuzumuzdan yararlanamazsak ve ilave olarak dünyadaki yetenek
havuzundan pay alamazsak ne olur?
Yaratıcı ve üretici olamayan bir ekonomi,
Bölgeler arası daha çok ekonomik eşitsizlik,
Gelir dağılımında zirveler ve ovalar arası farkın daha da açılması,
Genç nüfusta işsizliğin artması,
Derinleşen sosyal ayrımlar,
Siyasi gerilimler,
Sosyal adaletin bozulması ve
Yeteneklerin israfı en başta sayılabilir.
Â
Gelişen, büyük ve güçlü Türkiye olabilmek, bireylerimizin yeteneklerine ve
yaratıcılıklarına bağlıdır. Yapılacak olan, yeni “Yaratıcı Çağı†yakalamak için
zaten sınırlı olan yetenekli ve üstün yetenekli bireyleri açığa çıkaran ve
kullanabilen bir eylem planı oluşturmaktır. Yetenekli bireyleri bir araya
getirebilecek adımları atmak, istedikleri ortamı, fırsatları ve özgürlüğü bir an
önce sağlamaktır.
İlk adım ne olmalı?
Eğitim! Tabii ki eğitimle başlanmalıdır. Yetenekleri açığa çıkarabilmek
eğitimin önceliği yapılmalıdır. Sahici bir öğrenmeye geçilmeli, yaratıcılığı
açığa çıkaran, ateşleyen ve kullanmaya imkân veren özgün bir eğitim olmalıdır.
Problem çözme öğretilmelidir. Hangi alanda olursa olsun her yetenek takdir
edilmelidir. Bireylerin yaratıcılıklarını açığa çıkarmaları için bir sanatın
veya sporun içinde olmaları, hobileri olmaları, öğrenme ve öğretmekten zevk
almaları sağlanmalıdır.
Sonra.
Birbirini anlama ve saygı sürekli gözetilmeli. Her bireyi değerli gören
anlayış ileri taşınmalıdır.
Daha çok sorgulayan, eleştiren, kendini ifade eden, daha çok hayal kuran,
çocuklarımız olması için uğraş verilmelidir.
İnsan açgözlülüğü ve yıkımının önüne geçebilmek için, ne yapılacaksa ortak
akılla yapılmalıdır. Değişimler, fikirlerle başlar. Herkesin fikirleri alınmalı,
ülkenin bir parçası olduğu roller verilmelidir. Başkaları olmadan, diğerleri
olmadan yürünemeyeceği, gelişilemeyeceği bilinmelidir. Kutuplaştıran
zincirlerden kurtulmak gereklidir. Farklı olmak, sağlıklı toplumların
göstergesidir.
İnsan sermayemiz önemsenmelidir. Liselerden mezun olan 1 milyona yakın (
2015`te 908 bin ) öğrencinin yarısından fazlası üniversiteli olamıyor. Bırakın
yeteneklerini ve yaratıcılıklarını, kendileri göz ardı ediliyor. Üniversite
mezunları çok mu yaratıcı oluyorlar? Elbette hayır. Ama üniversiteye
giremeyenler çoktan gözden çıkarılmış, kendilerini değersiz hissettikleri bir
noktaya getirilmiştir. Üniversiteli ya da değil insan sermayemize ve
yeteneklerine sahip çıkılmalıdır.
Dünyada bir eşitsizlik varsa, o eşitsizliğin bireylerin yaratıcılık
potansiyellerin boşa harcanması olduğu unutulmamalıdır.
KAYNAKÇA
1. Florida R. (2011). Yaratıcı Sınıf Adres Değiştiriyor. İstanbul. Mediacat
2. Gladwell M. (2009) Outliers. İstanbul. Mediacat
Â

WEB 3.0: Diğer bir adı Semantik (anlamsal) web olan web 3.0, kişiye özel
internet olarak tanımlanmaktadır. İnternet ortamında aradığını bulamama
konusundaki şikayetleri en aza indirgeme amacı taşıyan web 3.0, internet
ağlarını kullanıcısını tanır hale getirecektir. Web 3.0 diğer sürümlerden farklı
olarak kullanıcıya daha etkin arama imkanı sunmaktadır. Yani tüm bilgilerin
depolandığı bir veri tabanını düşünecek olursak, kullanıcının yaptığı aramalar
sonucunda bilgiler hafızada tutulur ve daha önce nelerin araştırıldığını bilen
sistem yeni araştırmalarda elindeki verilerin yardımı ile ortak bir sonuç ortaya
koyup kullanıcıyı kısa bir zamanda en doğru sonuca ulaştırır. Diğer bir deyişle
web 3.0 önceki sürümlerde olmayan tanımlama ve anlamlandırma özelliklerine sahip
olacaktır.
Web teknolojileri, önümüzdeki yıllarda yoğun olarak kullanılacağı öngörülen web
3.0 teknolojilerine doğru adım adım ilerlemektedir. Web 3.0, internet ortamında
yapılan aramaların daha önce hiç olmadığı kadar kolay sonuç vereceği ve veri
paylaşımının daha kolay bir hal alacağı üzere tasarlanmaktadır. Günümüzde, tam
olarak istenen seviyeye ulaşmamış olmasına rağmen internet ortamında web 3.0`ın
etkileri gözlemlenmeye başlanmıştır.
Önceki iki sürümde olduğu gibi web 3.0 sürümünün de eğitime doğrudan
yansımalarının olacağı öngörülmektedir. Web 3.0 teknolojilerinin özellikle
uzaktan eğitim bağlamında birçok yeniliği ve kolaylığı beraberinde getireceği
beklenmektedir. Nitekim öğrenme, bilgiyi aktarma ve alma aşamalarından oluşan
iki boyutlu bir işlemdir. Bilgiyi alma, diğer bir adıyla içselleştirme basamağı
tüm öğrenenler için farklı şekilde gerçekleşmektedir. Günümüz eğitim sistemleri
yoğun olarak bu konunun üzerine eğilmekte ve öğrencilerin kendilerine has olan
bilgiyi içselleştirme yollarını kullanabilecekleri modeller geliştirme uğraşı
vermektedirler. Web 3.0 teknolojilerinin eğitime sağlayacağı en önemli katkının
bu sorunsala çözüm üretmesi yönünde olacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda
eğitimde bireyselliğin ön plana çıkacağı, öğrencilerin öğrenme-öğretme sürecinde
daha aktif bir rol üstleneceği, öğretmenlerin ise daha pasif bir role sahip
olacağı beklenmektedir. Nitekim web 3.0 sürümü ile birlikte insanlar internet ve
teknoloji bağlamında daha önce sahip olmadıkları imkanlara kavuşacak, bilgiye
ulaşma her zamankinden daha kolay ve hızlı olacaktır.
Semantik (anlamsal) web uygulamaları özellikle yüksek öğrenim ve lisansüstü
eğitimde hayati değere sahip olan kaynaklara kolay ve hızlı bir şekilde ulaşma
konusunda öğrenenlere büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Diğer bir ifade ile web
3.0, günümüz insanının en çok yakındığı konuların başında gelen zaman
yetersizliği problemini yüksek oranda çözüme kavuşturacaktır.
WEB 4.0: Web 3.0 teknolojileri henüz tam olarak kullanıma geçmeden web 4.0
hakkında çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Web 4.0, diğer bir adıyla
Intelligent Web teknolojisinin 2020 ile 2030 yılları arasında kullanıma hazır
hale gelebileceği tahmin edilmektedir.
Henüz bir teoriden ibaret olan web 4.0`ın yaşamımıza ne tür yenilikler
getireceği tam olarak belirginleşmemiştir. Buna rağmen bilim insanlarının
birçoğu bu evrede bilgisayarlar ve insan zihninin doğrudan etkileşime
geçebileceği bir yapıdan bahsetmektedirler. Web 4.0`ın eğitime getireceği
yenilikler de belirsizliğini korumaktadır. 3-D yazıcıların eğitimde daha önemli
bir rol üstleneceği, akıllı bilgisayar uygulamalarının daha nitelikli olarak
öğrenme-öğretme sürecine dâhil olacağı, öğretmenlerin eğitim sistemlerinde ya
hiç olmayacağı veya etkilerinin neredeyse yok denecek kadar aza ineceği gibi
teoriler dile getirilse de henüz bu konuda herhangi bir uygulamaya
rastlanmamaktadır.
Henüz piyasaya sürülmeyen fakat yakın gelecekte diğer birçok alan ile birlikte
eğitimde de kullanılması beklenen Google Class teknolojisi web 4.0 sürümüne
örnek teşkil edebilecek bir yazılımdır. Giyilebilir teknoloji sınıfına giren
Google Class`ın Amerika`da sağlık, fizik ve müzik eğitimi alanlarında
kullanımına yönelik ön çalışmalar yapılmıştır. Anlık bilgi paylaşımı, anlık dil
çevirimi, farklı mekânlarda bulunan bireylerin anlık proje ve değerlendirme
toplantıları yapabilmesi gibi olanaklara sahip olan Google Class her yerde ve
her zaman eğitim sürecinin içinde olma imkânını öğrencilere sunmayı
planlamaktadır.
Web 3.0 ile birlikte ön plana çıkan eğitimde bireysellik kavramının web 4.0
sürümü ile günümüz eğitimcilerinin hayal bile edemeyeceği bir boyuta ulaşacağı
tahmin edilmektedir. Bu durum henüz bir teoriden ibaret olsa bile gelişmiş
ülkelerde eğitim ve bilim konulu kongrelerde sıkça dile getirilmeye
başlanmıştır. Fiziksel sınırların artık eğitimin önünde bir engel teşkil
etmeyeceği eğitim dünyasında okul, sınıf vb. kavramların bilgi edinme sürecinde
herhangi bir işlevinin kalmayacağı öngörülmektedir. Bahsi geçen eğitim
dünyasında, disiplinler arası iletişimin önemli bir yere sahip olacağı ve
insanların hiçbir zaman ihtiyaç duymayacağı ve kullanmayacağı bilgileri öğrenmek
için gereksiz yere vakit harcamayacağı düşünülmektedir. Eğitimin tamamıyla
internet odaklı yürütüleceği bu evrede, insanlar ihtiyaç duydukları bilgiyi
herkesin ulaşabileceği bilgi ağları aracılığı ile temin edebileceklerdir. İvan
İllich`in Okulsuz Toplum adlı kitabında yaklaşık 50 yıl önce dile getirdiği bu
modelin ironik bir şekilde geleceğin eğitim dünyasının temelini teşkil etmesi
beklenmektedir. Pragmatist felsefenin ağırlığını yoğun bir şekilde
hissettireceği bu dönemde bireylerden beklenen, sahip oldukları yetenek ve
becerileri göz önünde bulundurarak bilimin kendilerine sunduğu sınırsız
olanakları avantaja çevirmek olacaktır. Kısaca bu evre Amerika`yı yeniden
keşfetmeyi değil yeni Amerikalar bulmayı hedefleyen bireylerin nesli olacaktır.

Yaşadığımız çağda teknolojide meydana gelen hızlı değişimin etkisi diğer
birçok alanda olduğu gibi eğitim üzerinde de yoğun olarak gözlemlenmektedir.
Teknolojide yaşanan değişimler; öğrenme ortamlarından öğretmen ve öğrenci
rollerine, araç-gereçlerden hedeflere eğitimde gözle görünür bir etki meydana
getirmektedir.
Öğrenci merkezli eğitimin her geçen gün daha büyük bir öneme sahip olduğu
çağımızda teknoloji de öğrenci merkezlilikle doğru orantılı bir şekilde eğitimin
içinde yer almaktadır. Dünya genelinde yapılandırmacı eğitim modelinin teknoloji
ile entegrasyonu sonucunda okullarda öğrencilere teknoloji kullanmayı öğretmenin
yerini, öğrenme için teknolojiyi kullanmanın aldığını görebiliyoruz. Nitekim
dijital devrimin yaşandığı dünyada bilgi de en azından geçmişte olduğu kadar
gereklidir ancak tek başına yeterli değildir. Teknolojinin eğitimde her geçen
gün daha büyük bir paya sahip olmasıyla birlikte eğitimin hedeflerinde de
değişiklikler meydana gelmeye başlamış, yaşam boyu, beyin temelli vb. öğrenme
kuramları daha çok telaffuz edilir olmuştur. Bu bağlamda teknoloji, öğrencilere
problem çözme becerisinin yanı sıra sorgulama, üretme, keşfetme, eleştirel
düşünme vb. becerileri kazandırma amaçlarına hizmet etmektedir.
Yakın geçmişte internet teknolojileri ve bilgisayar yazılımlarında meydana gelen
hızlı değişim, yaşamın hemen her alanında önemli bir kullanım alanına sahip
olmuştur. Temel amaçlarından biri çağı yakalamış bireyler yetiştirmek olan
eğitimin de bu yeniliklerden mahrum kalması beklenemezdi. Nitekim web
teknolojileri ya da web araçları adları altında literatüre giren web 1.0, web
2.0, web 3.0 ve web 4.0 kavramları eğitimde önemli bir yer edindi. Web araçları
diğer bir ismiyle web teknolojileri, internette ulaşılabilecek ve üye olup
hizmetlerinden faydalanabilinecek web ortamları olarak tanımlanmaktadır. Web
1.0, 2.0, 3.0 ve 4.0 terimlerini internetin gelişim süreçleri veya internet
dönemleri olarak ifade edebiliriz.
WEB 1.0: Gelişim özelliklerine göre Web 1.0, Web 2.0, Web 3.0 ve Web 4.0 gibi
isimler alan web araçlarının ilki web 1.0`dır. İnternetin ilk dönemi için kullanılan web
1.0 bilgiye erişim ve bulma amaçlı kullanılmaktadır. İnternetin ilk yıllarında
(1990`lı yıllar) kullanıcılar web sitelerindeki bilgilere ulaşıp
kullanabiliyorlardı fakat sayfalar da bulunan hiçbir uygulamayı çalıştıramıyor
veya herhangi bir bilgiyi değiştiremiyorlardı. Web 1.0`da aranan bir bilgiyi
bulmak için referans sitelere gidilerek ihtiyaç duyulan bilgilerin yerinden
sağlanması ve az sayıdaki içerik sağlayıcıların çok sayıdaki kullanıcılara cevap
vermesi gerekmekteydi.
Web 1.0 kullanıcılara sadece okuma ve bilgiyi alabilme imkanlarını tanıyordu.
Nitekim bu evrede tüm kontrol hala web sitelerinin elindeydi ve web siteleri ile
kullanıcılar arasında herhangi bir etkileşim söz konusun değildi. Kısaca web 1.0
internette halihazırda var olan bilgilerin kullanıcılar tarafından pasif olarak
alınması anlamına geliyordu. Bilgiyi sunma, sahip oldukları bilgilerin
kullanıcılar tarafından aranması gibi yüzeysel olanaklara sahip olan web 1.0
daha sonra yerini insan etkileşiminin çok daha fazla yaşandığı web 2.0`a
bıraktı.
Web 1.0 araçlarının eğitime katkısı sonraki sürümlere nazaran kısıtlı
seviyededir. İletişim ve etkileşime kapalı olan web 1.0 sürümünde öğretmen ve
öğrenci rolleri geleneksel dönemden öteye gidememiştir. Webin bu evresinde
öğrenci yine pasif öğretmen ise hala bilgiyi transfer edendir. Öğrenciye sadece
salt okuma imkanı tanıyan web 1.0 araçlarının eğitime sınırlı seviyede katkı
sağladığı söylenebilir. Web 1.0 sürümünün eğitime sağladığı en önemli katkı,
öğrencilere kaynaklara ulaşmada sağladığı kolaylık ve pratikliktir.
Bu evre içerisinde internet kullanımının hızla artmaya başlamasıyla beraber
internet kullanıcıları önlerine sunulan içeriklerin yetersizliğinden ve
ihtiyaçları karşılamadığından şikâyetçi olmaya başladılar. Bu doğrultuda
kullanıcıların, paylaşma, kendi içeriğini oluşturma ve etkileşime girme
istekleri web 2.0`ın temellerinin atılmasına neden oldu.
WEB 2.0: Web 2.0 web 1.0`ın kullanıcılara sunduğu kısıtlı imkanların artık
ihtiyaçları karşılayamamasından dolayı ortaya çıkmıştır.
Web 2.0 ile birlikte web de insan etkileşimi başlamıştır. Web 2.0 evresinde
kullanıcılar web 1.0 dönemindeki gibi pasif ve tüketici değil aksine üretici ve
aktif bir role sahip olmuşlardır. Nitekim web 2.0 araçları, kullanıcılarına
içeriği takip etme, üye olma ve kendine ait bir alana sahip olup bu alanı
düzenleme olanakları sunmaktadır. Web 2.0 ile birlikte internet ortamında önemli
gelişmeler yaşanmaya başlandı ve websiteleri bir önceki evreye göre tasarım
açısından daha zengin, kullanımı kolay ve cazip hale geldi.
Web 2.0 araçları, eğitim alanında büyük kolaylıklar meydana getirmiş ve birçok
kurum tarafından öğrenmeyi kolaylaştırıcı bir araç olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Wikipedia, youtube, facebook, blogger gibi siteler web 2.0
araçları için sayılabilecek örneklerden birkaç tanesidir. Bunların yanında web
2.0 sürümü uzaktan eğitim bağlamında da önemli gelişim ve yeniliklere sebep
olmuştur.
Web 2.0 hayatın birçok alanında olduğu gibi eğitimde de radikal değişimlere yol
açmıştır. Kullanıcı merkezli bir web sürümü olan 2.0, öğrenciyi merkeze almayı
hedefleyen eğitim modelleri için oldukça cazip bir araçtır. Web 2.0 ile birlikte
kullanıcıların birbirleriyle ve internet siteleriyle etkileşim kurabilmeleri ve
öğrenenin eğitim sürecinde daha aktif bir rol alabilmesinin temelleri
atılmıştır. Bilgisayarda bulunan içeriğe müdahale edebilme imkanı tanıyan web
2.0 araçları öğrencilerin araştırma, sorgulama, eleştirel düşünme, paylaşma vb.
becerilerinin gelişmesine önemli katkılar sağlamaktadır.
Bu evrede öğretmen-öğrenci rolleri yapılandırmacı eğitimle uyumlu bir şekilde
değişim göstermektedir. Öğrencilerin aktif, üretici, bilgiye ulaşan rolleri
edindiği bu dönemde öğretmenler, öğrencilerin yardıma ihtiyaç duydukları
noktalarda danıştıkları rehberlerdir. Öğretmen-öğrenci rollerinin yanında
öğrenme modellerinde de köklü değişimlerin yaşandığı bu evrede öğrencilerin
birbiri ile etkileşim içerisinde olduğu işbirlikli öğrenme, proje tabanlı
öğrenme vb. çağdaş yaklaşımlar bir önceki web dönemine nazaran daha yoğun olarak
kullanılır hale gelmiştir. Web 2.0 teknolojileri öğretmenlere, bilgiye kendi
başına ulaşabilen ve yaşam boyu öğrenme felsefesine sahip bireyler
yetiştirebilmesi noktasında da birçok olanak sunmaktadır. Nitekim bu sürümün
dünyada yaygın hale gelmesiyle birlikte öğrencilere, sahip oldukları becerilere
hitap eden ve öğrenme hızına göre kontrolü elinde tutabileceği birçok bilgisayar
uygulaması geliştirilmiştir. Bu uygulamaların bir diğer avantajı ise öğrenmeyi
sınıf dışında ve herhangi bir zamanda gerçekleştirme imkânını öğrenciye
sunmasıdır. Bu noktada, öğretmenlerden de üzerine düşen görevi en iyi şekilde
yapması ve sahip olunan imkânları öğrenme sürecine en iyi şekilde yansıtması
beklenmektedir. Nitekim gelişim ve değişime kapalı olan öğretmenlerin yoğun
olarak bulunduğu bir eğitim sisteminde, bahsi geçen çağdaş öğrenme modellerinden
bir çıkarım elde edilmesi teoriden öteye geçemeyecektir.

Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi (BTM) uluslararası platformlarda da dikkat çekiyor. Bu yıl Porto`da düzenlenen ve dünyanın önde gelen bilim merkezleri ile müze temsilcilerinin katıldığı Avrupa Bilim Merkezleri ve Müzeleri Birliği (ECSITE) konferansında BTM Exhibit markası ile yerini alan Bursa Bilim Teknoloji Merkezi, açtığı stant ile ilgi odağı oldu.
Bursa Bilim Teknoloji Merkezi`nin de üyesi olduğu ECSITE, bu yıl “Hayatın Her Yeri†teması ile binden fazla bilim merkezi profesyonelini Portekiz`in Porto kentinde buluşturdu. Ürettiği eğitim teknolojileri ve deney düzenekleri ile Türkiye`nin gururu olan Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi, bu yıl 28. yılını kutlayan ECSITE, Portekiz`deki konferansında kurduğu stant ile hem Bursa`yı tanıttı hem de ürettiği bilimsel deney düzenekleri ve eğitim teknolojilerini Avrupa kantarında görücüye çıkardı.
ECSITE konferansı Porto Üniversitesi Doğa Tarih ve Bilim Müzesi`nin ev sahipliğinde 15-17 Haziran 2017 tarihlerinde üç gün boyunca devam edecek. Birçok farklı ülkeden bilim severin atölye çalışması yapma imkanı bulduğu Bursa Bilim Teknoloji Merkezi`nin standı TÜBİTAK`tan da tam not aldı. ECSITE`ın konferanslarını takip etmek üzere Porto`da bulunan TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Erol Arcaklıoğlu ve TÜBİTAK Bilim ve Toplum Daire Başkanı Prof. Dr. Şemsettin Türköz` de BTM Exhibit standını ziyaret ederek BTM Genel Koordinatörü Rıfat Bakan`dan bilgi aldılar.
Rıfat Bakan, 52 ülkeden 370`in üzerinde üyesi bulunan ECSITE`ın önemli bir çatı kuruluşu olduğunu ve bu organizasyonda Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi`nin organizasyonda ilgi duyulan stantların arasında yer almasının Türkiye`nin eğitim teknolojileri ve bilimsel materyal üretimi ve ihracatına zemin hazırlaması açısından cesaret verdiğini belirtti. Birçok Avrupa ülkesinden beklentilerin üzerinde sipariş aldıklarına dikkat çeken Bakan, Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi`nin hareket kabiliyetinin ülke sınırlarının dışına taşmasının doğru yolda olduklarının gösterdiğini belirtti.
ECSITE konferansında ayrıca Hacettepe STEM & Maker Lab başkanı Doç. Dr. Gültekin Çakmakcı, “STEM Eğitiminde Cinsiyet Eşitliği†ve Eskişehir Bilim Deney Merkezi Sabancı Uzayevi koordinatörü Özlem Çam, “Bilim Merkezi Eğitmenlerine Yönelik Uygulamalı Etkinlikler†başlıklı çalıştaylar düzenlediler.
ECSITE NEDİR?
370 den fazla üyesi ile Bilim Merkezleri ağı için Büyük önem arz eden Avrupa Bilim Merkezleri ve Müzeler Birliği (ECSİTE) Dünya genelindeki pek çok bilim merkezinin ortak olarak proje ürettiği, geliştirdiği saygın bir kuruluş olarak tanınmaktadır. Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi`nin de üyesi olduğu Avrupa Bilim Merkezleri ve Müzeler Birliği, gün geçtikçe ortak çalışma alanını genişleterek, ortak çalışma bilgi paylaşımı ağını genişletmektedir.

Türkiye'nin okul odaklı olarak lisanslanan ilk ve tek MAKER panayırını 2016
yılında düzenleyen TED Adana Koleji, 2017'de ikinci kez, il bazında
gerçekleştirmek üzere lisansını aldığı Adana Mini Maker Faire adlı etkinliği 26 -27 Mayıs 2017 tarihlerinde, Adana iline yönelik olarak, TED Adana Koleji kampüsünde gerçekleştirecektir.
Konferans, proje sunumları, bilimsel şovlar, eğitimler, kamp, gibi
etkinliklerin gerçekleştirileceği ve 2 gün sürecek panayırda, ev sahibi olan TED
Adan Koleji, MAKER hareketine gönül veren öğrenci ve öğretmenleri ağırlamaktan ve projelerini sergileme imkânı sağlamaktan onur duyacaklarını
bildirmiştir.
MAKER panayırında projelerini sergilemek ve/veya atölye(workshop) çalışmaları
yapmak/yaptırmak isteyen okullar, makerlar 28 Nisan 2017 tarihine kadar
https://adana.makerfaire.com
adresinde yer alan kayıt formunu doldurarak başvurmaları beklenmektedir.
Etkinlik Tarihi: 26 -27 Mayıs 2017
Kayıt:Â https://adana.makerfaire.com
Son Başvuru Tarihi: 28 Nisan 2017

Ayrancı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri Arda GÜNDOĞAR ve Oktay
TOPRAKSOY, TÜBİTAK Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri
Yarışmasında okul terkiyle ilgili yaptıkları çalışma ile Ankara bölge sergisine
davet edildi. Okul terkinin nedenlerini ve önlenmesine yönelik çözüm
önerilerini, okul terki yaşayan öğrenciler ve öğretmenlerin görüşlerinden
yararlanarak ortaya çıkarmayı amaçlayan öğrenciler okul terki yaşamış 12 öğrenci
ve 6 öğretmen ile nitel yöntemlerden görüşme tekniğini kullandılar. Milli Eğitim
Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı`nda yer alan verilere göre 2014 yılında
ortaöğretim öğrencilerinin %34,8`inin 20 günün üzerinde devamsızlık yaptığı
ifade edilmektedir. Bununla birlikte, okul terki oranının %38,2 olduğu
görülmektedir. Bir ülkede okul terki oranları o ülkenin ekonomik, sosyal ve
kültürel koşulları hakkında ipucu verebilmektedir. Okul terkinin öneminin
farkında olan toplumlar, bu sorunu çözebilmek için politikalar geliştirmektedir.
Okul terkinin uzun vadeli sonuçları değerlendirildiğinde hem birey hem de toplum
açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı açıktır.Araştırmada ilk olarak öğrencilere göre okul terkinin nedenlerinin ortaya
çıkarılması amaçlanmıştır. Buna göre başarısızlık, devamsızlık, ilgisizlik,
ailevi sorunlar ve uyum başlıca nedenler olarak ifade edilmiştir. Çalışma
grubundaki öğrencilerin büyük çoğunluğunun daha önce dersine giren öğretmenlere
göre ise maddi sorunlar, ilgisizlik ve disiplin sorunlarının okul terkinin
nedenleri olarak öne çıktığı görülmektedir. Belirtilen nedenler büyük ölçüde
örtüşse de öğretmenlerin birincil neden olarak gösterdikleri maddi sorunların
hiçbir öğrenci tarafından neden olarak belirtilmediği görülmektedir.
Araştırmanın ikinci alt probleminde okul terki sonrası ailelerin tepkisi
sorulmuş ve öğrencilerin yarısı kızgınlık cevabı verdiği görülmüştür. Dikkat
çeken başka bir bulgu ise görüşülen öğrencilerin 4`de 3`ünün 9. sınıfta okulu
terk etmesidir. Araştırmada üçüncü olarak okul dışındaki hayatın çekici yanları
belirlenmeye çalışılmıştır. Öğrenciler ağırlıklı olarak daha çok boş zamanları
olduğunu ve sosyal hayatlarının daha iyi geçtiğini belirtmiştir. Bu durum okul
terki sonrası öğrencilerin yaygın eğitime devam etmediği ve iş hayatına
atılamadığının göstergesi olabilir. Araştırmada son olarak hem öğrenci hem de
öğretmen görüşlerine göre okul terkine yönelik çözüm önerileri belirlenmiştir.
Öğrencilerin %83,33`ü destek görmenin en önemli çözüm olduğunu ifade etmiştir.
Burada algılanan sosyal desteğin önemi ortaya çıkmaktadır. Gerek okuldaki
öğretmenler ve rehberlik servisi, gerekse aileden görülecek destek son derece
önem kazanmaktadır. Öğretmenlerin okul terkine yönelik çözüm önerilerine
bakıldığında etkili rehberlik ve sosyal aktivitelerin artırılmasının ağırlıkta
olduğu; ders saatlerinin azalması, okulun fiziki koşullarının iyileştirilmesi ve
veli işbirliğine dikkat çekilmektedir. Araştırmacılar okul terkini önlemeye
yönelik politikalara ihtiyaç duyulduğunu ve okul terki riski taşıyan
öğrencilerin tespit edilmesinin öneminin altını çizmektedir. Okul terki yaşayan
öğrencilerin yaygın eğitim kurumlarına yönlendirilmesi son derece önemlidir.
Okul rehberlik servisinin öğretmen ve velilerle işbirliği yapması okul terkini
azaltabilir. Bu çalışmanın sonuçlarından birisi de okul terkinin en fazla 9.
sınıflarda olduğu sonucudur. Bu bağlamda liseye yeni başlayan (9. sınıf)
öğrencilerinin okula uyumunu sağlayan programlar uygulanabilir. Araştırmacılar
okul terki nedenleri konusunda daha fazla araştırma gerçekleştirilmesini ve bu
araştırmaların farklı bölgelerde yapılmasını önermektedir.

Çocuklarınızla Yapacağınız Bilimsel Aktiviteler
Yoğun iş temposunda kendine bile vakit ayıramayan ebeveynler çocuklarıyla az
ilgileniyorlar. Fakat çocukların gelişiminde ebeveynlerin önemli rolü vardır.
Çünkü çocuklar öğretmenlerinin yanı sıra evde anne ve babalarıyla birlikte yeni
şeyler keşfeder ve öğrenirler. Evde çocuklarınızla yapacağınız bilimsel
etkinlikler çocukların bilime yönelik ilgi ve meraklarını artırmakta ve olumlu
tutum geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, çocuklarınızla kaliteli
vakit geçirebileceğiniz bu etkinlikler fen derslerindeki kavramları
anlamalarında da etkili olacaktır. Ailelerin bilim-okuryazarlığını destekleyen
ve evde kolaylıkla yapılabilen eğlenceli bilimsel aktiviteler paylaşmaya uzun
bir aradan sonra devam ediyorum.
Bilimi Eve Getiren Aktiviteler 4: Kağıt Kromatografisi
Anahtar Kavramlar
Renkler
Çözeltiler
Moleküller
Kromatografi
Ana renkler
Renkler Nasıl Oluşur?
Parlak ve canlı renkli kalemler veya boyalar kullanmayı sever misiniz? Bu
renklerin nasıl oluştuğunu hiç merak ettiniz mi?
Haydi renk dedektifi olalım!
Renk çeşitliği, farklı renkli moleküllerin bir araya gelmesiyle oluşur. Çoğu
boya kalemi ona rengini veren bir boya karışımından meydana gelir. Farklı
renkler elde etmek için boya malzemeleri karıştırılır. “Sarı No. 5†gibi bazı
renkli moleküller sentetiktir. Karotenoid gibi diğerleri ise doğal kaynaklardan
elde edilir. Karotenoidler havucunuzu turuncu yapan moleküllerdir. Saftan gibi
konsantre doğal ürünlerden elde edilir.
Turuncu ve yeşil gibi birçok renk, ana renklerin harmanlaması ile elde edilir.
Gözlerimiz tek bir renk gibi görse de birden fazla rengin bir araya gelmesiyle
oluşur.
Nesnelerin Rengini Nasıl Görüyoruz?
Nesneleri görüyoruz çünkü ışıkları gözlerimize yansıyor. Bazı moleküller
yalnızla belirli renkleri yansıtır. Yansıyan bu renkli ışık gözlerimize ulaşır
ve beynimize belli bir renkte olduğu sinyalini verir. Çoğu zaman gördüğümüz
renkler, farklı renk moleküllerinin bir karışımı tarafından yansıtılan ışığın
bir birleşimidir.
Kromatografi Nedir?
Kağıt kromatografisi, bir çözeltinin bileşenlerini ayırmak için kimyagerler
tarafından kullanılan bir yöntemdir. Çözeltiyi bileşenleri ayırmak için özel
kağıt şeridine ufak bir miktar numune alınır. Kağıt şeridin ucu su, yağ veya
izopropil alkol gibi bir çözücüye batırılır ve kağıt yavaş yavaş çözücüyü emer.
Farklı renk molekülleri kağıt üzerinde farklı hızlarda hareket eder.
Kromatografik kağıdı üzerinde renk şeritleri oluşur ve sonuç olarak çözelti
bileşenlerine ayrılır.
Bu etkinlik ile çocuklarınıza keçeli kalemlerin içindeki gizli renkleri
keşfetmelerine yardımcı olabilirsiniz. Çocuklarınız bu sayede renkleri
ayrıştırmak için kendi kağıt kromatografisini tasarlar. Kromatografi, renk
pigmentlerini ayırma süreci hakkında bilgi edinmek için bu aktiviteyi
çocuğunuzla birlikte yapın.
Gerekli Malzemeler
İki tane beyaz kahve filtresi
Makas
Cetvel
İstediğiniz renklerde keçeli kalem ya da mürekkepli kalem
Kurşun kalem ( test edeceğiniz her renk için bir tane)
Su bardağı (test edeceğiniz her renk için bir tane)
Su
Bant ya da klips
Not almak için kağıt ve kalem
Hazırlanışı
• Kahve filtrelerini yaklaşık olarak 2 cm genişliğinde ve en az 6 cm uzunluğunda
olacak şekilde denemek istediğiniz renk sayısınca kesin.
• Her kağıt şeridin alt ucundan yaklaşık 1 cm yukarısını kurşun kalem ile
çiziniz.
• Test etmek istediğiniz rengi alın ve kurşun kalem ile belirlediğiniz hattın
ortasına kısa bir çizgi çizin.
• Kağıt şeridin üst kısmını bir kurşun kalemin etrafına sarın ve yapıştırın.
• Daha sonra içerisinde biraz su bulunan bardağın içine sallandırın. Kağıdın
ucunun sıvıya değmesine dikkat edin. Suyun mürekkep ile çizdiğiniz yere değmesi
gerekmez.
• Birkaç dakika bekleyin ve renk değişimini gözlemleyin.
• Denemek istediğiniz her renk için yukarıdaki aşamaları tekrarlayın.
Not: Renklerin tam spektrumunu görmek için daha uzun şeritlere ihtiyacınız
olabilir.
Bilimsel Sorgulama
1. Test etmek istediğiniz renklerin bir renk karışımıyla mı yoksa tek bir renk
molekülünden mi oluştuğunu düşünüyorsunuz? Aşağıdaki tabloya benzer bir tablo
oluşturarak önce tahminlerinizi yazınız.
Renk
Tahmin
Gözlem
Â
Â
Â
Â
Â
Â
Â
Â
Â
2. Suyun ne gibi rol oynayacağını düşünüyorsunuz?
3. Kağıt şeritleri su yükselirken gözlemleyin. Kağıt şeritlerdeki renkli
çizgilere ne oldu?
4. Herhangi bir renk ayrımı görüyor musunuz?
5. Hangi renkleri algılarsınız?
6. Renkler hareket etti mi?
7. Farklı renklerin hareket hızları aynı mı?
8. En üstte hangi renkler var? Yani hangi renk pigmentleri daha hızlı hareket
etti?
9. En altta hangi renkler var? Hangi renk pigmentleri yavaş hareket etti?
10. Şeritleri sudan çıkardıktan sonra renkler hareket etmeye devam ediyor mu?
11. Her bir kağıt şerit kaç tane renk bileşeni içeriyor?
12. Toplam kaç renk tespit edebilirsiniz?
Bilimsel Görüş
Keçeli kalemdeki mürekkepler genellikle farklı renklerin karışımından oluşur.
Bazı renkler, içerdikleri kimyasal maddelerden dolayı suda diğer renklere oranla
daha kolay çözünür. Böyle renkler kağıtta hızla yükselir. Bazı renkler ise suyu
sevmeyen kimyasal maddeler içerir. Bu renkler suda yavaş çözündüğü için renk
pigmentleri yavaş hareket eder ve kağıdın alt kısmında kalır çok fazla yukarı
çıkamazlar. Kromatografi sayesinde renklerin ya da renkleri oluşturan boyaların
ayrışması sağlanır. Kahve filtre kağıdı, boyayı emer ve farklı renkler farklı
hızlarda kağıt üzerinde hareket eder. Bu hareket sonucunda kağıt üzerinde renk
spektrumları oluşur. Örneğin kahverengi mürekkebin; mavi, sarı ve pembe
renklerden oluştuğunu gözlemlediniz.
Bu aktivitede kromatografi kağıdı olarak kahve filtresi kullanarak renkleri
bileşenlerine ayırdınız. Kahve filtre kağıdı yerine kurutma kağıdı kullanmayı da
deneyebilirsiniz. Daha kesin sonuçlar elde etmek için ise bilimsel kromatografi
kağıdı kullanmalısınız.
Kaynak:
Scientific American

Öğrencilerin kendi cihazlarını sınıflarda bir eğitim aracına dönüştürmesi
anlamına gelen ‘Kendi Cihazını Getir` (KAG) modeli, öğrencilerin dizüstü
bilgisayarlar, tabletler, e-okuyucular, akıllı telefonlar ve hatta MP3 çalarlar
dahil kişisel mobil cihazlarını sınıf içinde kullanmalarına olanak sağlayan ve
öğrenme ortamındaki ortak bilgi ağına ve diğer bilgi kaynaklarına erişmek
amacıyla kullanılan bir uygulamadır. Günümüzde artık kendi aracını getir (KAG),
güncel bir yaklaşım olarak tartışılmakta, eğitim kurumlarında yerini almaktadır.
Eğitim kurumları bilgisayar maliyetinden kaçınmak için, öğrencilerden kendi
mobil araçlarını öğrenme ortamına getirmeleri istenerek sorumluluk öğrencilerle
paylaşılmaktadır. Ayrıca, KAG ile öğrenciler kullanmaktan hoşlandıkları akıllı
telefon, tablet gibi mobil cihazları eğitimde daha önemli bir araç haline
getirebilmektedirler. Yapılan çalışmalar, öğrenme ortamında kendi araçlarını
kullanan öğrencilerin daha fazla katılım gösterdiklerini ortaya koymuştur.
Ayrıca, öğrenciler kullanmakta oldukları araçlara aşina olduklarından, söz
konusu teknolojileri rahatlıkla kullanmaktadırlar. Bütün bunların yanı sıra,
öğrencilerin öğrenme sürecine kendi araçlarıyla gelmeleri, üretkenliklerini
artırmakta, öğrenmenin sorumluluğunu almalarını sağlamaktadır, diğer bir
deyişle, öğrenme – öğretme sürecindeki sorumluluk, öğretmenden öğrenciye doğru
yön değiştirmektedir. Öğrencilerin öğrenme – öğretme sürecinde kendi araçlarına
sahip olmaları, esnekliği de beraberinde getirmiş, zaman ve mekan bağımsız
olarak öğrenmeyi okul dışına taşımıştır. KAG, öğrencilerin sahip oldukları
kişisel araçlarını öğrenme sürecinde kullanmanın yanı sıra, öğrencilerin kendi
içeriklerini ortama getirdikleri kişiselleştirilmiş ortamlardır. Günümüzde
karşılaşılan en önemli sorunun mobil cihazlara erişimden çok, yeterli ve
nitelikli içeriğin olmaması göz önüne alınırsa, KAG, öğrencilerin ve
öğretmenlerin kullandıkları araçları verimli bir şekilde kullanmalarına ve
içerik sorununa çözüm sağlayabilmesi nedeniyle önemli bir uygulamadır. Ancak,
her yenilikte olduğu gibi KAG uygulamasının da olumlu yönleri ve sınırlılıkları
bulunmaktadır.
Olumlu Yönleri
KAG uygulamasının olumlu yönlerini aşağıdaki gibi listeleyebiliriz:
Öğrencilerin öğrenme ortamında aşina oldukları mobil araçları
kullanmaları teknik desteği kolaylaştırmaktadır.
Öğrenme ortamında mobil araçların kullanımı öğrencilerin mobil
teknolojileri amaçsız kullanmaktan uzaklaştırmaktadır.
Öğrenme sürecini bireyselleştirmektedir.
Öğrencilerin öğrenmeye katılımlarını artırmaktadır.
Öğrenciler kendi içeriklerini oluşturacak, diğer öğrencilerle içerikleri
paylaşacaklardır.
Öğrenme süreci sınıf dışına da taşınacaktır.
Öğrencilerin kendi araçlarına aşina olmaları dikkatlerini içerik
geliştirmeye yönlendirecektir.
Sınıf bilgiye ulaşmada dijital kütüphaneye dönüşebilmekte, dijital
öğrenme kaynaklarına ulaşabilmelerini sağlamaktadır.
Öğretmenlerin rolünü değiştirecek, öğrenme ortamında kullandıkları
yöntem ve içerikleri yeniden gözden geçirmelerine neden olacaktır.
Öğretmen – öğrenci iletişimi biçim değiştirecek, öğretmenlerin
öğrencilerin kendi araçlarını kullanmalarını anlamaya çalışmaları, öğrenci
ve öğretmen arasındaki iletişimi olumlu yönde etkileyecektir.
Sınırlılıkları
KAG uygulamasının sınırlıklarını da aşağıdaki gibi listeleyebiliriz:
Öğrencilerin benzer niteliklerde mobil araçlara sahip olmamaları öğrenciler
arasında dijital uçuruma neden olabilecektir.
Öğrencilerin mobil araçlarını sınıf ortamında siber zorbalık gibi
amacına uygun olmayan biçimlerde kullanabileceklerdir.
Öğrencilerin sahip oldukları mobil araçlar arasındaki nitelik farkı
(hız, kapasite gibi) uygulamaların niteliğini etkileyebilecektir.
Öğrenciler, öğrencinin aracında öğrenme sürecinde dikkatini
dağıtabilecek etkinliklere erişebiliyor olmasıdır.
Öğrenciler kendi araçlarıyla öğrenme sürecinde dikkatlerini
dağıtabilecek etkinliklere erişebileceklerdir.
Öğretmenler söz konusu uygulamanın sınıf yönetimi konusunda sıkıntılar
yaşayabilecektir.
Öğretmenler, öğrencilerin kendi araçlarını kullanarak kopya çekme
olasılığı karşısında kaygı duyabileceklerdir.
Öğretmenlerin öğrencilerin farklı cihaz kullanmaları konusunda yeterli
olmamaları, öğretmenlerin yeterlik düzeyleri açısından sorun
oluşturabilecektir.
Söz konusu sınırlılıklar ayrıntılı bir planlama ile çözümlenebilir. Örneğin,
Kendi olanaklarıyla araç edinemeyecek durumda olan öğrencilere okul
tarafından araçlar sağlanmalıdır.
Öğrencilerin sahip oldukları araçlar arasındaki olası nitelik farkı da
dikkate alınarak, yapılacak uygulamaların en düşük niteliğe sahip araçta da
gerçekleştirilebilecek şekilde planlanması gerekir.
Siber zorbalığın önlenmesi için öğrenciler dijital vatandaşlık konusunda
bilinçlendirilmelidir.
Öğrencilerin, öğrenme sürecinde dikkatini dağıtabilecek etkinliklere
erişmelerini engellemek için, öğrencilerin dikkatini çekecek,
motivasyonlarını artıracak ve süreçte aktif olabilecekleri etkinlikler
planlanmalı
Öğretmenlerin farklı araçlarla çalışabilecek yeterliğe sahip
olabilmeleri, derslerini mobil araçların kullanılabileceği şekilde nasıl
planlayabilecekleri, işbirlikli çalışma, dijital kaynaklara ulaşma, proje
geliştirme gibi eğitimler verilmeli, süreçte de eğitim teknologlarının
sürekli desteği sağlanmalıdır.
Kendi aracını getir uygulamasıyla ilgili aşağıdaki kaynaklar incelenebilir:
Alberta Education. (2012). Bring your own device: A guide for schools.
Edmonton, Alberta.
Attewell, J. (2015). BYOD Bring Your Own Device Brussels: European
Schoolnet (EUN Partnership AISBL).
Johnson, L., Krueger, K., Adams Becker, S., & Cummins, M. (2015). NMC
Horizon Report: 2015
K-12 Edition. Retrieved from Austin, Texas:
Nuhoğlu Kibar, P. & Akkoyunlu, B. (2016).Bilgisayar dersliğinden kendi
aracını getir uygulamasına. Aytekin İşman, Ferhan Odabaşı & Buket Akkoyunlu
(Ed). Eğitim Teknolojileri Okumaları 2016. (ss. 57 – 71). TOJET - Sakarya
Üniversitesi.
Rogers, K. D. (2016). Bring your own device: Engaging students &
transforming instruction.
Indiana, United States of America: Solution Tree Press.

Tüm dünyayı etkisi altına son zamanların çılgınlığı Pokemon Go oyunu ülkemize de geldi. Türkiye'de de çizgi filmiyle meşhur olan ve bir neslin tutkusu hâline gelen ünlü Japon çizgi filmi Pokemon bu kez  mobil cihazlar için hazırlanan bir oyun olarak karşımıza çıktı. Akıllı telefonu ya da bir tableti olan  herkesi  çocuk ve yetişkin demeden  etkisi altına aldı. Gerçek dünyayla çizgi alemi birleştiren oyun şimdiden birinci sırada yerini aldı, Pokeman hayranları cihazlarında ayarları  yapıp, oyunu oynamaya yani  Pikaçu avına başladı bile.Artırılmış Gerçeklik (AG)  teknolojisi sayesinde, sanal dünyayı gerçek hayatla birleştiren Pokemon Go çıktığı andan itibaren sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri haline geldi.  Artırılmış gerçeklik,  sanal nesnelerin gerçek görüntü üzerine bindirilmesi anlamına gelmektedir.  Artırılmış Gerçeklik teknolojisi ile  Pokemon Go, hayali Pokemon dünyasını gerçek dünya ile birleştiriyor. Artırılmış Gerçekliğe dayalı oyunda Pokemon karakterleri, telefonların kamerası kullanılarak gerçek dünyada görülüyor. Amaç oyunun size hedef olarak gösterdiği yerlere gidip sanal karakterleri yakalamak.Pokemon Go, araştırma ve keşfetme gibi etkinlikleri ön plana çıkarıyor, oyuncuları yürüyüş yapmaya teşvik ediyor.  Bu ise  yıllardır oyun oynayan bizlerin çok alışık olmadığımız bir durum, bizleri masa başından kaldırıp sokaklara yönlendirdi. Etrafımızda bu oyunu oynayan her yaştan insan görebiliriz. Bu insanlarla iletişim kurmamıza, işbirliği yapmamıza yardım ediyor. Bu özelliği nedeniyle, Pokemon Go, insanları sosyalleştiren bir oyun olarak da kabul ediliyor. Bu çılgınlık ne kadar devam eder bilinmez ama bu uygulamanın getirdiği güvenlik açıkları ve sosyal sorunları ciddi tehlikeler oluşturuyor ki bunlardan haberdar olmamız gerekiyor.Bağımlılık yaratabilir: Oyun, alışılmışın dışında bir takım teknik özelliklere de sahip olduğu için, oyuncular, söz konusu oyuna daha fazla zaman ayırmakta, oyunda geçirdikleri ortalama süre, kısa sürede Twitter, WhatsApp, Instagram, Snapchat ve Facebook gibi yaygın sosyal medya platformlarını günlük aktif kullanıcı sayısı bazında geride bırakması bekleniyor. Diğer oyunlara göre bağımlılık yaratabilecek olan bu oyunun gerçeklik algısına zarar vereceği konusunda kullanıcılar uyarılıyor.  Bu tür oyunlar nedeniyle çocukların sanal ile gerçek arasındaki farkı ayırt edemediğini söyleyen uzmanlar, çocukların  kendisini bu oyunun bir parçasını sanarak bir süper kahraman olduğunu hissederek, ciddi risklere girebileceklerini belirtiyor. Korsanların eline geçerek, virüs yayabilir: Pokemon Go, internet korsanlarının ilgisini hali hazırda çekmiş bulunuyor. Örneğin, henüz piyasada olmayan ülkelerde oyunun malware (virüsler trojanlar ve istenmeyen kötü niyetli kodlar) versiyonu, APK dosyası görünümünde internette  yer aldı bile ya da resmi dağıtıcısı tarafından yayınlanmayan APK dosyaları, güvenilir kaynaklardan indirilmemişse telefonumuzun kontrolünün korsanların eline geçebilir ya da bilgilerinizi ele geçirmeye çalışabilir. Özel mesajlarımız , resimlerimiz ve kişisel bilgilerimiz kopyalanabilir.Tenha ve tehlikeli sokaklardan uzak durmalı, çevredeki tehlikelerin farkında olmalıyız: Oyunda, Pokemon avına çıkmamız gerekiyor. Koltukta oturmak yerine sokak sokak gezerek Pokemon avlamamız gerekiyor. Pokemon yakalamak için daha fazla yürümemiz ve uzun mesafeler kat etmemiz gerekebilir. Bunun sağlığımıza yararlı olacağını düşünsek de tenha ve tehlikeli sokaklardan uzak durmalı, dikkatli olmalıyız.  Telefona bakarken çevredeki tehlikelerin farkına varamayabiliriz. Örneğin,  yürüyüş güzergâhımızda çukur, engel, basamak ya da hareket halinde araba gibi tehlikeler bulunabilir. Bu nedenle, başımızı cep telefonumuzdan kaldırmaz ve çevremize bakmazsak yaralanabiliriz. Boyun sağlığımıza dikkat etmeliyiz: Telefon ekranına bakarak Pokeman avına çıkılması gerektiğinden, sürekli boynumuzu öne eğerek telefona bakmak, kafa ağırlığının öne düşmesine neden olur. Bu da boyun kaslarımızın fazla çalışmasına neden olacak, boynumuzda ağrılara ya da sakatlıklara yol açabilir. Bunları önlemek için, telefonumuzu göz hizasına getirerek kullanırsak, boynumuzun öne eğilmesini en aza indirir ve boyun sağlığımızı koruruz.Gittikçe daha gerçekçi hale gelen, oynayanı içine çeken, hatta kendisine bağımlı hale getirebilen oyunlar, internetin gelişmesiyle birlikte toplu bir eyleme dönüşünce, konu çok daha önemli ve kritik bir hale geliyor. Bu tür oyunların hayal gücünü geliştirme, günlük yaşamın stresini ortadan kaldırdığı, yeni sosyal çevreler yaratma ve yeni insanlar tanıma gibi yaraları yanı sıra, bağımlılık yaratma, gerçeklik algısını kaybetme, göz bozukluğu, yanlış kişilerle iletişime girme gibi zararları da olabilir. Bu nedenle, her oyun gibi Pokemon Go oynarken de esas amacını eğlenmek, keyifli vakit geçirmek olduğunu unutmayalım. Gün içerisinde diğer etkinliklerimize de (kitap okuma, sinemaya gitme, arkadaşlarımızla vakit geçirme gibi)  zaman ayırmalıyız.

İlk duyuşta bu iki kelimenin yan yana oluşu sıra dışı gelse de her biri ne anlama gelir, bir araya geldiklerinde geleceğin ihtiyaçlarını düşünerek rehberlik edeceğimiz Z kuşağına ve biz eğitimcilere ne kazandırırlar bir inceleyelim.
2016 yılında gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu`nda (World Economic Forum, WEF) ‘Mesleklerin Geleceği` konulu araştırma yayınlanarak 4. Sanayi devriminin ( Endüstri /Industry 4.0) başladığı belirtilmiştir. 4. Sanayi devriminin konuları nanoteknoloji, genetik, robot teknolojisi, yapay zekâ, 3D yazıcı ve biyoteknoloji olmuştur. Çalışmada aralarında Türkiye`nin de bulunduğu 15 farklı ülkenin ekonomisinin incelendiği araştırmada gelecekte yok olacak ve revaçta olacak mesleklerden bahsedilmiştir. Gelecekte revaçta olması beklenen mesleklerin nesnelerin interneti, büyük veri teknolojisi, mobil internet ile ilişkili olması beklenmektedir. Dolayısıyla içerisinde bulunduğumuz çağ öğrencilerin teknolojiyi çok iyi kullanmasını hatta teknolojiyi geliştirmesini, üretici ve buluşçu olmasını gerektirmektedir. Bir bireyin tüm bu gereklilikleri yerine getirebilmesini sağlamak için STEM eğitimi yaklaşımı gündeme gelmiştir. Dünyada başta ABD, İrlanda, Çin, Hindistan, Brezilya, İngiltere olmak üzere birçok ülke ekonomik gelişmenin sürdürülebilmesi için öğrencilere yönelik STEM eğitimini benimsemiştir. STEM eğitimi; Bilim( Science), Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering) ve Matematik (Mathematics) kelimelerinin İngilizce olarak baş harflerinin kısaltmaları ile ortaya çıkmıştır. STEM eğitimi ile deneme yanılma, yaparak yaşayarak öğrenme, sorgulama, araştırma ve buluş yapma becerileri gelişir. TÜSİAD`ın da yaptığı açıklamaya göre bu da işgücü piyasasında üretim, ARGE, inovasyon, teknik altyapı ve süreç geliştirme ve nitelikli işgücü açığının kapatılmasına hizmet edecektir. Başka bir deyişle STEM eğitimi, öğrenciye disiplinler arası bilgiyi kullanarak teoriyi pratiğe dökerek problem çözebilme yetisi kazandırmayı amaçlar. Öğrenci bunları gerçekleştirirken bilimsel süreç becerilerini kullanır, bilimi gündelik hayatla ilişkilendirir, zamanla karşılaştığı problemleri çözebilecek hale gelir.
ABD`nin kabul ettiği modelinde önemli yere sahip olan STEM merkezlerindeki eğitim içeriğinde proje tabanlı öğrenme, sorgulama tabanlı öğrenme, STEM aktiviteleri, tasarım ve inovasyon aktiviteleri, takım çalışması, yaratıcılık ve yaratıcı drama, robotik, maker, programlama ve STEM ders planı hazırlama atölyeleri yer almaktadır. Bu veriden yola çıkarak aslında sadece STEM (science, technology, engineering, mathematics) için disiplinler arası çalışmalar yapılmadığını, sunulan eğitim ortamının ürünü olarak: Yenilikçi, girişimci, teknolojiyi yakından takip edip kullanabilen hatta teknolojiye yön veren, yaratıcı, teorik bilgiyi gündelik hayatla ilişkilendirip pratiğe dökerek problem çözebilen ve en önemlisi bunları ve kendini ifade edebilecek beceriye ve özgüvene sahip bireyler yetiştirmenin hedeflendiğini görüyoruz. Tüm bunların yanında ABD`nin son dönemde STEAM (science, technology, engineering, art, mathematics)`e yönelik çalışmalar sürdürmesi de yaratıcı dramayı kendi sisteminde sürece sokmasını biraz daha anlamlandırmaktadır. İlk bakışta böyle teknik çalışmaların yapıldığı bir merkezde yaratıcı drama eğitiminin olması şaşırtıcı gelebilir oysa STEM gibi böyle zengin bir eğitim ortamında eğitim sürecinin önemli bileşenlerinden biri de yaratıcı dramadır. Peki yaratıcı drama nedir ve başta STEM olmak üzere herhangi bir eğitim ortamını hazırlarken öğrenciye ne katkı sağlar?
Yaratıcı drama yöntemi ve eğitim ortamına katkısı
Yaratıcı drama, kabul edilen en genel tanımıyla kişinin kendi bedenine, duygularına, düşüncelerine ve çevresine karşı bilinçli olmasını, oyun pedagojisi içinde yer alan çalışmaların, duyguların, bilgi ve deneylerin özgürleştiği ortamların sağlanmasını kişinin evrensel, toplumsal, moral, etik ve soyut kavramları anlamlandırabilmesini bir grup çalışması içerisinde yaşayarak öğrenme ve bilgi edinmenin yanı sıra toplumsallaşmanın sağlanmasını da amaçlar. Tanımda da bahsedildiği gibi yaratıcı dramada toplumsallaşma da vardır. Bireylerin öğrenme sürecinde zihinsel olarak aktif olup bilgileri kendi süzgecinden geçirerek öğrenmesi önemlidir. Ancak bireyin içinde yaşadığı, sosyokültürel, politik ..vb koşullar öğrenme sürecini etkiler. Yaratıcı drama bireyi etkileyen tüm koşulları göz önünde bulundurmada, eğitim sürecine sokmada ve bireyin bilgiyi daha kolay içselleştirmesinde çok önemli ve zenginliklerle dolu bir yöntemdir. Ömer Adıgüzel hocamız da yaratıcı dramayı tanımlarken bu durumu vurgular nitelikte, içinde eylem olan bir ya da birden çok insanın birbirleriyle, doğayla ya da başka nesnelerle etkileşerek yaşadıkları içsel ve dışsal devinimler ve onların yaşam durumlarını geniş ölçüde içeren etkinlikler olarak tanımlamaktadır.
Yaratıcı dramaya sürecinde katılımcı olanlar, gerçek dünyadaki bilgi ve deneyimlerini hayali bir dünya yaratmak için kullanabildikleri gibi tam tersini de gerçekleştirebilmekte; tasarladıkları durumları, rolleri tanımlarken olayları ve aralarındaki ilişkileri incelemeyi öğrenmektedirler. Başka bir deyişle katılımcılar gerçek hayattaki bilgileri kullanarak hayal kurabilmekte veya hayalindekileri gerçek hayata dönüştürürken sahip oldukları bilgi ve deneyimleri kullanabilmektedir. Bu süreçte zihin, bilişsel, duyuşsal ve devinişsel alanlarda aktif rol oynamaktadır.
Türkiye`de yaratıcı dramanın yıllar içerisinde kat ettiği yola bakacak olursak:
Uluslararası Eğitimde Dramatizasyon Semineri (1985).
Çağdaş Drama Derneği`nin (ÇDD) Kurulması (1990).
YÖK`ün Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılması programında okulöncesi ve sınıf öğretmeni yetiştiren bölümlere yaratıcı drama dersini zorunlu ders olarak eklemesi (1997).
İlköğretim Okullarına Seçmeli Drama Dersi`nin konması (1998).
Tezsiz Yaratıcı Drama Yüksek Lisans Programı`nın açılması (1999).
ÇDD`nin Lider Yetiştirme Programı`na başlaması (2000).
Yaratıcı drama dersinin, Beden Eğitimi, Yabancı Diller, Türkçe ve Sosyal Bilgiler öğretmenliklerine zorunlu ders olarak konulması (2007).
Yaratıcı drama eğitiminin ülkemizde aldığı yol, belirli sayıda yaratıcı drama liderinin varlığını göstermektedir. STEM`in temel çıkış noktalarından biri nasıl disiplinler arası çalışmalar ise sürece yaratıcı drama da girebilir ve gerek eğitim ortamını gerekse öğrenciden aldığımız geribildirimleri iyice zenginleştirebilir. Bunun yanında yaratıcı drama ile sadece bilimsel süreç becerisi yüksek ama kendini ve nitelikli çalışmasını ifade edip pazarlayamayan birey modelinin önüne geçilip iletişim becerisi yüksek, inovasyon yapabilen bireyler yetiştirmeye, sürece sağ beyini de sokmaya yardımcıdır. STEM eğitimi sürecini yapılandırırken sürecin başında öğrencileri gerçek hayattaki problem senaryolarına sokmaya ve güdülendirmeye ihtiyacımız vardır. Bunun yanında öğrencinin süreç sonunda yaptığı çalışma ya da oluşturduğu ürünü sunma ve pazarlamaya ihtiyacı da olacaktır. Bu süreçte çok çeşitli teknikleri olan hatta süreç değerlendirmede de bize yardımcı olabilecek yaratıcı drama yöntemi, STEM eğitiminin zenginleştirilmesinde kullanılabilir.

İlk
ve orta öğretim yıllarındaki öğrencilere bilgisayar bilimini ve kodlamayı
öğretme ihtiyacı uluslararası öncelik haline gelmeye başladı. Â Kodlama günümüzde neredeyse, okuma ve yazma
kadar önemli oldu. Dünyanın pek çok ülkesinde programlama daha ilköğretim
yıllarından itibaren müfredatında yer almaktadır. Â Ülkemizde de T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı`nın resmi Twitter hesabı üzerinden yapılan duyuruda, Milli
Eğitim Bakanlığı ile yapılacak ortak çalışma ile Kodlama dersinin
ortaokul ve liselerde müfredata alınacağı belirtildi.Çocuklar
sandığımızın ötesinde zihinsel yeteneklere sahiptir. Yeter ki onları nasıl
ortaya çıkarabileceğimizi bilelim. Bu amaçla çocuklara kodlamayı, programlamayı
öğretecek etkili yöntem ve araçlar geliştirilmektedir. Her okuldaki öğrencinin
bilgisayar bilimlerini öğrenmek için fırsatı olmalıdır. Â Fakat birçok öğretmen kodlamaya dair çok az
bir tecrübesi ya da hiç tecrübesi olmamasına rağmen onu öğretmekle karşı karşıya
kalmaktadır.
Bunun
sonucunda bazı sorular akla gelmektedir.
Öğretmenleri,
bilgisayar bilimleri dersleri vermeye nasıl hazırlayabiliriz?
Okul
müdürleri bu yeni disiplini sınıflara uyarlama konusunda öğretmenlere nasıl
destek verirler?
Genel
olarak söylemek gerekirse; öğretmeni uzman bir öğrenci gibi algılayan öğretim
felsefesini benimseyen öğretmenler daha etkili olmaktadır. Â Uzman öğrenci ideallerini gösteren ve yaşayan
öğretmenler, öğrencilerin strateji geliştirmelerine ve kendi zengin içerikli
bilgilerini oluşturmalarına yardım ederler. Â Bu eğitim felsefesi matematik, fen, dil sanatları
gibi her bir alanda uygun olmakla birlikte özellikle yetenekli birer kodlayıcı
olması beklenmeyen ilk ve orta öğretim düzeyinde bilgisayar bilimi öğretmenleri
için çok önemlidir.
Kodlayarak
Kod Öğrenmeye Başlayalım
Hem
cesur hem de gayretli olun, öğrencileriniz ile birlikte öğrenin. Â Kodlama becerinizi geliştirmeye yardımcı
olabilecek hiç bir ücret ödemeden ulaşabileceğiniz uygulamalar ve birçok
muhteşem site var. Örneğin, Code.org ve MIT`s Scratch
Code.org Bill Gates, Mark Zuckerberg gibi
isimlerin de destekçisi olduğu kar amacı gütmeyen bir organizasyondur. Â 7 yaş üzeri çocukların bilgisayar programlamaya
başlaması için geliştirilmiştir. “Her okuldaki her çocuğun bilgisayar
bilimlerini öğrenmek için fırsatı olmalıdır.†sloganıyla yola çıkıyor.
Okullarda öğretmenler tarafından da kullanılabiliyor. Eğitimleri kendi
dilinizde Türkçe olarak da seçebilirsiniz. Çok basit adımlarla başlanılan
dersler de giderek seviye artıyor.
MIT
Media Lab tarafından 2003`de geliştirilen MIT`s
Scratch,
bilgisayar programlamanın mantığını öğreten en çok kullanılan programlardan
biridir. Özellikle 8-16 yaş grubu için tasarlanmış olmak ile birlikte her yaş
grubu insan tarafından kullanılmaktadır. Milyonlarca kişi evde, okulda, sosyal mekânlarda
kendi Scratch projelerini oluşturmaktadır.Â
Scratch, bireylerin yaratıcı ve mantıklı düşünmesi, iş birliği içinde
çalışması gibi 21. yüzyılda gerekli olan yaşam becerilerinin gelişmesine
yardımcı olur. Scratch
ile animasyonlar, hikâyeler, çizgi filmler, oyunlar yaratabilirsiniz. scratch.mit.edu üzerinden de program hakkında
bilgi alabilir ve kendinizi geliştirebilirsiniz.
Kullanımı
oldukça kolay robotik ya da kodlama ile ilgili hiçbir tecrübe gerektirmeyen başka
bir site ise makewonder.com . “Kodlama modern zamanın süper gücü†sloganıyla yola
çıkıyor. Â 3000`ün üzerinde ilköğretim okulu
sınıflarında Wonder Workshop`s Dash and Dot ile kodlama uygulama
yapılmaktadır. Ücretsiz 5 uygulamadan (Wonder, Go, Path, Blockly, Xylo)Â birini birkaç dakika içinde tablet ya da
bilgisayarınıza indirerek Dash & Dot ile oynayarak öğrenmeye
başlayabilirsiniz. Â Burada birbirinden
farklı tasarlanmış kodlama oyunları oluşturulmuştur. Dash & Dot ile
çocuklar oyun aracılığıyla kodlama yapmayı öğrenir. Bu uygulama sayesinde her
çocuğun oyuncağı robotik oluyor.  Site
müfredata uygun bir şekilde tasarlamış olup, ders planlarını içeren öğretmen
portalı mevcuttur.Â
Okullarda bu
programları kullanan öğretmenler topluluğu oluşturulursa ücretsiz oyunlar ve
çeşitli bulmacalar aracılığıyla çocuklara kod yazmayı öğretmek oldukça kolay
hale gelecektir. Bu nedenle öğretmenlerin kodlama ile ilgili bilgisini artırmak
gerekmektedir. Bu sitelerde öğretmenler
çok fazla sayıda uygulamaya ulaşabilirler.
 Kodlama sürecinin başlangıcında gerek
öğretmenler gerekse öğrenciler zorlanabilir ve birçok hata tecrübesi
edinebilir. Fakat kod yazarken yapılan hatalar doğruya yönlendirmektedir. Bu
durumda okul müdürleri, öğretmenleri
ve öğrencileri yeni şeyleri denerken hata yapmaktan korkmayan, kendilerini
güvende hissettikleri yaparak-yaşayarak-düşünerek öğrenebilecekleri öğrenme
ortamları oluşturması gerekir. Ayrıca okul müdürleri, öğretmenlere ücretsiz
ulaşılabilir kaynakların ötesinde onlara bilgisayar bilimleri ile ilgili
profesyonel gelişimlerini tamamlamalarına destek olmalıdır.
Okul Müdürleri ve
Öğretmenler için Sonraki Adımlar
Bir
yerden başlamak için, üniversite ya da özel sektör şirketlerinden bilgisayar
bilimi araştırmacıları ve eğitimcileri bulunmalıdır. Genellikle bu kişiler, ilk
ve orta öğretim öğrencilerine mantıksal düşünme tecrübesi ve bilgisayar bilimi
oluşturmaya yardım etmek için isteklidirler ve ayrıca dışardan ek finansal
destek sunabilirler. Okul
müdürleri, ulusal mevcut kuruluşların ve
mesleki öğrenme topluluklarının yaptığı sitelerdeki eğitimlerden faydalanarak
öğretmenlere bilgisayar bilimlerinde ilerlemek için yardımcı olabilir. Örneğin,
bu siteler:CNCS AmeriCorps Computer Science programCS Teacher Institutes21st Learners and Coders100kin10Future Ready Schools initiativeThe President`s ConnectED initiativeÖğretmenlere bilgisayar bilimini öğretmek ya da bu konuda desteklemek için bu siteler ki uygulamalar iyi başlangıç olacaktır.3 Ways EdLeaders Can Level the Computer Science Literacy Playing Field4 Myths To Bust On The Road to “Computer Science For All†Success10 Coding & Computer Science Blogs to BookmarkKaynak:By Dr. Megan Nickelshttps://gettingsmart.com/2016/06/prepare-teachers-teach-coding/?utm_medium=email&utm_source=flipboardhttps://twitter.com/TCSanayi https://scratch.mit.edu/ https://www.makewonder.com/https://code.org/

Çocuklarınızla Yapacağınız Bilimsel Aktiviteler
Yoğun iş temposunda kendine bile vakit ayıramayan ebeveynler çocuklarıyla az
ilgileniyorlar. Fakat çocukların gelişimi için ebeveynlerin önemli yeri vardır.
Çünkü çocuklar öğretmenlerinin yanı sıra evde anne ve babalarıyla birlikte yeni
şeyler keşfeder ve öğrenirler. Evde çocuklarınızla yapacağınız bilimsel
etkinlikler çocukların bilime yönelik ilgi ve meraklarını artırmakta ve olumlu
tutum geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, çocuklarınızla kaliteli
vakit geçirebileceğiniz bu etkinlikler fen derslerindeki kavramları
anlamalarında da etkili olacaktır. Bu yüzden ebeveynlere yardımcı olacak
bilimsel-okuryazarlığı destekleyen evde kolaylıkla yapabileceğiniz eğlenceli
bilimsel aktiviteler paylaşacağım.
Bilimi Eve Getiren Aktiviteler: 3. Emici Polimerler: Bir Şişme Projesi
Çocuklarınızla yapacağınız bu STEM aktivitesinde, çocuk bezinin içinde bulunan
hidrojel olarak bilenen emici polimeri keşfedin.
Anahtar Kavramlar
• Kimya
• Materyal bilimi
• Polimer
• Hacim
• Absorbsiyon
Sizce astronotların ve bebeklerin ortak noktası nedir? Her ikisi de bazen kuru
kalmak için bebek bezine güveniyor. Bebek bezi deyince genellikle biz bebekleri
düşünüyoruz fakat astronotlarında bazen bebek bezi giymek zorunda olduğunu
biliyor musunuz? Astronotlar uzaya giderken, uzay elbisesinin içine Maximum
Absorbency Garment (MAG) denilen maksimum emiciliğe sahip, sıvı sızdırmaz, kuru
tutan bezler giyerler. Bebek ve astronotlar için önemli olan bebek bezinin
sızıntıları önlemesidir. Hiç tek kullanımlık bebek bezinin nasıl çalıştığını
merak ettiniz oldu mu? Bebek bezi neden sıvı sızdırmıyor? Bir bebek bezinin
sıvıyı nasıl emdiği ve vücuttan nemi nasıl uzaklaştırdığı düşünüldüğünde
gerçekten bu işte bir bilim olduğu görülüyor.
Çocuklarınızla yapacağınız bu STEM aktivitesinde bebek bezi ıslandığı zaman
bebek bezinin içinde ne meydana geldiğini daha iyi anlayabilirsiniz.
Islak bir bebek bezi tuttuysanız eğer jel benzeri bir madde ile dolu olduğunu
fark etmiş olabilirsiniz. Çocuk bezi kuru olduğu zaman ince ve hafiftir fakat
ıslandığında kendi ağırlığının 300 katı sıvıyı rahatlıkla emebilir.
Bu aktivitede bebek bezinden sodyum poliakrilat polimerini ayıracağız ve onun
emiciliğini test edeceğiz. Bunu ölçmenin bir yolu maddenin kapladığı alanın
miktarının yani hacminin ölçülmesidir. Bu durumda farklı miktarlardaki sodyum
poliakrilat ile suyu karıştırdığımız zaman hacmini ölçebiliriz.
Gerekli Malzemeler
• Yetişkin yardımcı
• Sekiz şeffaf plastik ya da cam bardak
• İki ya da üç tane tek kullanımlık çocuk bezi (boyut ve markaya bağlı olarak
farklılık gösterebilir, gerekli sayıda)
• Gıda boyası
• Makas
• Kilitli poşet
• Ölçü kaşığı
• Ölçme fincanı
• Gazete kâğıdı (çalışacağınız alana örtmek için)
• 1 çay kaşığı yemek tuzu (isteğe bağlı)
Hazırlanışı
1. Kullanacağınız kimyasal güvenlidir fakat rahat temizlemek için isterseniz
çalışacağınız yere birkaç tane gazete kâğıdı serebilirsiniz.
2. Öncelikler bardakları etiketleyiniz. 1. Bardak: 1/8 çay kaşığı, 2. Bardak:
1/4 çay kaşığı, 3. Bardak: 1/2 çay kaşığı, 4. Bardak: 1 çay kaşığı
3. Dört etiketsiz bardağa iki üç damla farklı renklerde gıda boyası damlatın.
Her bir bardağın üçte bir kadar su doldurun. Gıda boyası ve su karışımını bir
kaşık yardımıyla karıştırın.
4. Çalışacağınız yere bir bebek bezi açın. Bebek bezinin iç astarını kesin ve
içindeki toz maddeyi(sodyum poliakrilat) kilitli poşete koyun.
5. Daha sonra kilitli poşetin ağzını kapatarak bir iki dakika sallayın. Poşetin
altında toz maddeyi(sodyum poliakrilat) göreceksiniz. Bu dipte biriken toz
miktarı yaklaşık 8 çay kaşığı kadar bu işlemi tekrarlayınız.
Bilimsel Sorgulama
Etiketlediğiniz bardaklara uygun miktarlarda sodyum poliakrilat polimerini
ekleyiniz.
1. Bardağa eklediğiniz madde nasıl görünüyor? Dokusunu tarif edebilir misiniz?
2. Bardakta ne kadar yer kaplıyor?
“1/8 çay kaşığı†etiketli bardağa gıda boyası ile renklendirdiğiniz 1/3 bardak
suyu ekleyiniz ve kaşık yardımıyla yaklaşık bir dakika boyunca karıştırınız.
1. Su ile karıştırıldığında dikkatinizi ne çekiyor?
2. Karıştırdıkça kıvamı değişiyor mu?
3. Hala toz maddeyi görüyor musunuz?
Bu işlemi “1/4 çay kaşığı†etiketli bardak için tekrarlayın. Renklendirdiğiniz
1/3 bardak suyu ekleyiniz ve bir kaşık yardımıyla yaklaşık bir dakika boyunca
karıştırınız.
1. Su ile karıştırıldığında dikkatinizi ne çekiyor?
2. Karışımın görünüşü değişiyor mu?
3. Karışımın kıvamını hakkında ne düşünüyorsun?
4. 1/8 çay kaşığı etiketli bardaktaki karışımdan farklı mı?
Şimdi bu işlemi “1/2 çay kaşığı†etiketli bardak için yapın. Renklendirdiğiniz
1/3 bardak suyu ekleyiniz ve bir kaşık yardımıyla yaklaşık bir dakika boyunca
karıştırınız.
1. Su ile karıştırıldığında dikkatinizi ne çekiyor?
2. Karışımın görünüşü değişiyor mu?
3. Karışımın kıvamını hakkında ne düşünüyorsun?
4. 1/4 çay kaşığı etiketli bardaktaki karışımdan farklı mı?
Son olarak “1 çay kaşığı†etiketli bardak için bu işlemi tekrarlayın.
Renklendirdiğiniz 1/3 bardak suyu ekleyiniz ve bir kaşık yardımıyla yaklaşık bir
dakika boyunca karıştırınız.
1. Su ile karıştırıldığında dikkatinizi ne çekiyor?
2. Karışımın görünüşü değişiyor mu?
3. Karışımın kıvamını hakkında ne düşünüyorsun?
4. 1/2 çay kaşığı etiketli bardaktaki karışımdan farklı mı?
Etiketli bardakları sıralayın.
1. Hangi bardak en büyük hacme sahiptir? Hangisi en az hacme sahiptir?
2. Farklı bardaklardaki karışımlar hakkında başka ne gibi farklar var?
3. Farklı mı görünüyorlar?
4. Dokunduğunda zaman farklı mı hissediyorsun?
Ekstra Araştıralım
Ekstra 1: “1 çay kaşığı†etiketli bardağa bir çay kaşığı tuz ekleyin ve yaklaşık
bir dakika boyunca karıştırın.
1. Karışıma ne oluyor? Ne dikkatinizi çekiyor? Değişiyor mu?
2. Tuz eklendikten sonra ne farklılık var?
Ekstra 2: Eklediğiniz toz miktarını artırarak deneyebilirsiniz. Bardaklara yine
1/3 bardak su ekleyiniz.
1. Toz madde(sodyum poliakrilat) miktarı arttıkça ne oluyor?
Ekstra 3: Eğer fazladan bebek bezi varsa, bir dakika boyuna suyun içine bastırın
ve daha sonra kuruması için bir yere koyun.
1. Suya batırıldıktan sonra bebek bezinin şekil ve dokusunda bir değişiklik olup
olmadığını gözlemleyin.
Bilimsel Görüş
Bardaklardaki toz madde (sodyum poliakrilat) miktarı arttıkça karışımın hacminin
arttığını fark etmiş olabilirsiniz. Ayrıca toz maddenin dokusunun değiştiğini
fark etmişsinizdir. Suyu emmek için yeteri miktarda toz madde(sodyum poliakrilat)
olduğunda küçük kristal tanecikler büyük jel kürelere dönüşür. Bu beklenen bir
sonuçtur. Sodyum poliakrilat beyaz renkli, softa tuzu gibi toz halde olan
kokusuz ve yanmaz bir katı polimerdir. Su gibi sıvılar ile etkileşime geçtiğinde
süper emici polimerler genişler çünkü su polimer molekülleri tarafından içine
çekilir ve tutulur. Bu nedenle sodyum poliakrilat son derece güçlü bir sünger
gibi davranır. Onu ilginç kılan özelliği kendi kütlesinin yaklaşık 300-400 katı
kadar sıvıyı emmesidir. Bu özelliğinden dolayı bebek bezlerinde, hijyenik bakım
ürünlerinde, filmlerde kullanılan yapay karlarda, astronot kıyafetlerinde ve
tarım uygulamaları gibi pek çok alanda kullanılır.
Suyu emmiş olan sodyum poliaklata karışımına tuz eklediyseniz suyun sodyum
poliakrilattan ayrıldığını fark etmiş olabilirsiniz. Çünkü tuz, polimer
zincirleri ve su arasındaki etkileşimi keser. Her bir tuz iyonu su molekülleri
ile etkileşime girer bu nedenle su molekülleri polimerden uzaklaşır. Sonunda,
yeterince su uzaklaştığı için karışım jel halden sıvı hale dönüşür.
Kaynak
Science Buddies
Daha fazla keşfetmek için aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz.
Rainbow Instant Snow Polymer Experiment ~ Incredible Science
Expanding Snow

Türkiye`deki Fen Bilimleri Öğretmenleri, İzmir Valiliği`nin 23 Mayıs 2016
tarihinde onayıyla Fen Öğretmenleri Derneği`ni (FENÖDER) resmen kurdu.
Dernek, Türkiye`deki İlköğretim kurumları (Anaokulu - Ana sınıfı-İlkokul -
Ortaokul) düzeyinde görev yapan Fen Bilimleri veya Fen Bilgisi öğretmenlerinin
etkili öğrenme-öğretme ortamının sağlanmasına destek olunması,
danışmanlık/rehberlik yaptığı etkinliklerinin desteklenmesi ve paylaşımının
sağlanması, meslekî gelişimlerinin sağlanmasına yönelik çalıştay, kurs,
konferans, sergi, bilim şenliği, fen sergisi ve seminer gibi faaliyetlerin
organize edilmesi, öğretmenler arasında etkili iletişimlerin kurulmasına yönelik
araçların belirlenmesi ve geliştirilmesi, ulusal veya uluslar arası ve Avrupa
Birliği ülkelerinin projelerine katılınması ile fen bilimleri alanında
faaliyette olan kurum ve kuruluşlarla iletişime geçilerek öğrenme, öğretme
materyallerinin paylaşılması, atölye çalışması, üniversite–okul işbirliğinin
yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi sağlanması amacı ile kurulmuştur.
FENÖDER ;
• Dernek merkezinde öğretmenlere yönelik atölye çalışmaları
gerçekleştirmektedir.
• 3-4 Eylül 2016 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesinde düzenlenen 2.STEM
Öğretmenler konferansında atölye çalışmalarına katıldı.
https://www.stemandmakers.com
• 30 Eylül 2016 tarihinde atölye çalışmaları ve deney stantları ile Yaşar
Üniversitesinde Avrupa Araştırmacılar gecesinde aktif olarak yer aldı.
• 3 Aralık 2016 İzmir`de 7. Fen Paylaşım Zirvesine ev sahipliği yapacaktır.
Dernek Adresi: 1721 Sk No:4/ 309 Karşıyaka / İzmir
Web : www.fenoder.org

“ Bence bu ülkede herkes bilgisayar programlamayı öğrenmeli. Bir bilgisayar
dili öğrenmeli. Çünkü bu, insana nasıl düşüneceğini öğretiyor. Ben bilgisayar
bilimini bir sosyal bilim olarak görüyorum. Bu herkesin öğrendiği bir şey
olmalı†Steve Jobs
Teknoloji ile çevrelenmiş bir yaşamın içine doğan ve büyüyen çocuklarımız
öğrenme, eğlenme, oyun oynama ya da aile bireyleri ve arkadaşlarıyla
iletişimlerini akıllı telefon , tablet ya da bilgisayarları ile yapmaktadırlar.
TÜİK verilerine göre, Türkiye`de bilgisayar ve internet kullanım oranları 2016
yılı Nisan ayında 16-74 yaş grubundaki bireylerde sırasıyla % 54,9 ve % 61,2
oldu. Bu oranlar erkeklerde % 64,1 ve % 70,5 iken, kadınlarda %4 5,9 ve %
51,9`dur (TÜİK, 2016). TÜİK`in -15 yaş grubu çocuklarda bilişim teknolojileri
kullanımı ve medya araştırması (2013) sonuçlarına göre, 06-15 yaş grubundaki
bilgisayar kullanan çocukların bilgisayar kullanmaya başlama yaşı ortalama 8
iken, 06-10 yaş grubunda ortalama başlama yaşı 6, 11-15 yaş grubunda ise 10
olduğu görülmektedir. 06-15 yaş grubundaki İnternet kullanan çocukların İnternet
kullanmaya başlama yaşı ortalama 9`dur. İnternet kullanan çocukların İnternet
kullanmaya ortalama başlama yaşı 06-10 yaş grubunda 6 iken, 11-15 yaş grubunda
ise 10`dur. Haftalık ortalama İnternet kullanım süreleri dikkate alındığında,
06-15 yaş grubundaki İnternet kullanan çocukların %38,2`si İnterneti iki saate
kadar, %47,4`ü üç ile on saat arasında, %11,8`i on bir ile yirmi dört saat
arasında %2,6`sı ise yirmi dört saatin üzerinde kullanmıştır. 06-15 yaş grubu
çocuklar İnterneti en çok %84,8 ile ödev veya öğrenme amacıyla kullanırken, bunu
% 79,5 ile oyun oynama, % 56,7 ile bilgi arama, % 53,5 ile sosyal medya ağlarına
katılma takip etmektedir (TÜİK, 2013).
Türkiye`de bilişim teknolojileri dersi ilköğretim 5. ve 6. sınıflarda, haftada
iki saat, zorunlu ders, 6. sınıftan itibaren ise seçmeli olarak alınabiliyor.
Bilgisayar kullanmaya erken yaşta başlansa da, maalesef öğrencilerimizin ileri
düzey kullanımda parlak olmadıkları görülmektedir. TÜİK`in 06 -15 yaş grubu
çocuklarda bilişim teknolojileri kullanımı ve medya araştırması bu sonucun
nedenini açıklamaktadır. 21 ülkenin katıldığı Uluslararası Bilgisayar ve
Bilgisayar Okuryazarlığı Çalışması (ICILS 2013) sonuçları da benzer sonuçları
ortaya koymuştur. Türkiye`de öğrencilerin sadece % 1`i ileri düzeyde bilgisayar
becerilerine sahip iken, Çek Cumhuriyeti`nde bu oran % 37, Kore`de % 35,
Avustralya`da % 34 ve Polonya`da ise % 33`dür. Uluslararası Bilgisayar Okur
Yazarlığı testinde 8.sınıf öğrencilerine sorular verilmekte ve bunları
bilgisayar aracılığı ile çözmeleri beklenmektedir. Başka bir deyişle, teknoloji
kullanma boyutunun ötesinde üretme ve yaratma boyutu araştırılıyor.
Ayrıca, 21. Yüzyılın gelişmiş toplumlarını, teknolojideki hızlı gelişmeler
Bilgisayar Bilimi Eğitimine yöneltmiş, bu alanda oluşacak uzman eleman
ihtiyaçlarını belirlemeye başlamışlardır. Örneğin, İngiltere bilgisayar bilimi
uzman eleman ihtiyacının 2020`li yıllarda 250 bin seviyelerinin üzerine
çıkacağını öngörmüş, öğrencilerini 5 yaşındayken kodlama eğitimi ile
tanıştırmaya başlamıştır. Bilgisayar Bilimi Eğitimi, 5-14 yaş için zorunlu hale
gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri İşçi İstatistikleri Kurumu verilerine
göre, 2020 yılında 9 milyon civarı bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik
alanlarında çalışan ihtiyacı oluşması öngörülürken, bu sayının % 50`sinden
çoğunun Bilgisayar Bilimi Eğitimi gerektireceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle
ABD`de de Bilgisayar Bilimi Eğitimi ilkokul seviyesinden başlatılmıştır.
Hindistan, Avustralya, Kanada ve İsrail`de de benzer çalışmalar Bilgisayar
Bilimi Eğitimine önem verilmiştir. Kuşkusuz buradaki amaç tüm çocukları
bilgisayar uzmanı olarak yetiştirmek değil ancak yeteneği olan çocukları
geleceğin ihtiyacı olan bilişim mesleklerine hazırlarken ve yönlendirirken,
diğer çocukları da bilgisayar biliminin onlara kazandıracağı problem çözme,
sistematik düşünme gibi yeteneklerle donatmak, diğer meslek alanlarında da bu
yetenekleri kullanmalarına olanak sağlamaktır. Bu nedenle kodlama eğitimine çok
erken yaşlarda başlanmaktadır (Balanskat & Engelhardt, 2015; Balanskat &
Engelhardt, 2014; Berry, 2013).
Kodlama eğitimi çocukların
Yaratıcı düşünmesine yardımcı olur.
Analitik düşünme becerileri kazandırır.
Problem çözme yeteneğini artırır.
Sistematik düşünmesini sağlar.
Olay ya da durumlar arasındaki ilişkileri görebilmesini sağlar.
Makinelerin çalışma mantığını anlamasına neden olur.
Çocuklar erken yaşta kod yazmayı öğrendiğinde; tasarım odaklı düşünme,
sistematik şekilde düşünme, olaylar arasındaki ilişkileri görebilme, eleştirel
düşünme, problemleri öngörerek çözümler üretebilme yetilerini kazanacak,
yaşıtlarından daha farklı şekilde gelişeceklerdir. Böylece, kodlama eğitimi
çocuklara 21. yüzyıl becerilerinden problem çözme, yaratıcı düşünme, analitik
düşünme gibi becerileri de kazandıracaktır. Buradan kazandıkları becerilerle
daha yaratıcı olabilir ve ezberci düşünme yapısından çıkarak daha analitik
düşünebilirler (Orsini, 2013).Steve Jobs, Bill Gates, Mark Zuckerberg gibi isimlerin ortak özelliği küçük
yaşta programlama öğrenmiş olmaları. En çok kullanılan sosyal ağ olan
Facebook`un kurucusu Zuckerberg kod yazmayı 9 yaşında öğrenirken, dünya devi
Bill Gates`in ilk programı 13 yaşında yazdığı üç taş oyunu idi. 15 yaşına
geldiğinde ise BASIC dilinin yeni bir versiyonunu tasarlayıp yazmıştı.
Sistematik ve alternatif düşünme becerisini geliştiren, olaylar arasındaki
bağlantıyı görmeyi sağlayan kodlama eğitimine çok erken yaşlarda başlanması
gerektiğini ortaya koymaktadır.
Ayrıca, kodlama, başka bir deyişle program yazma, yaşamımızın her alanında
kullanılmakta; tarım, sanayi, teknoloji, eğlence, moda gibi, her sektörde,
bilgisayar programı ile çalışan araçlar kullanılmakta. Bilgisayarımız, cep
telefonumuz, fotoğraf makinemiz gibi ilk düşüneceğiniz teknolojik cihazların
yanı sıra, her gün kullandığımız ev araçlarında, bindiğimiz ulaşım araçlarında,
bindiğimiz yürüyen merdivenlerde başka bir deyişle aklımıza gelebilecek tüm
teknolojik cihazlarda bir bilgisayar programı bulunmakta. Teknoloji ile
etkileşim içinde olduğumuz bir dünyada kodlamayı öğrenmemiz, bu hizmetlerin
nasıl çalıştığını anlamamız; bilimsel ve yaratıcı düşünme becerilerini
geliştirmemiz demektir. Matematik, Fen Bilgisi gibi dersler arası disiplinlerle
bağlantı kurarak gerçek yaşam sorunlarına çözüm üretmek; olaylara daha ayrıntılı
bakabilmek demektir. Daha da önemlisi, kodlamayı öğrenmek demek yeni fikirler
ortaya koymada, günlük yaşama yönelik şeyler üretmek demektir. İşte bu
nedenlerden dolayı, çok erken yaşlarda okullarımızda kodlama eğitimine
başlanmalıdır. Çocuklarımızın geleceğin bir parçası olmasını istiyorsak erken
yaşlardan başlayarak, onların eğlenceli şekilde kodlama mantığını öğrenmelerini
sağlamalıyız. Böylece, çocuklarımızı sayısal çağın mimarları olarak
yetiştirebiliriz. KaynaklarBalanskat, A. & Engelhardt, K. (2015). Computing our future. Computer
programming and coding. Priorities, school curricula and initiatives across
Europe. Brusells: European Schoolnet.Balanskat, A. & Engelhardt, K. (2014). Computing our Future: Computer
programming and coding - Priorities, school curricula, and initiatives across
Europe. European Schoolnet
https://www.eun.org/c/document_library/get_ file?uuid=521cb928-6ec4-4a86-b522-9d8fd5cf60ce&groupId=43887
Berry, M (2013). Computing in the national curriculum: A guide for primary
teachers. NAACE
https://www.computingatschool.org.uk/data/uploads/
CASPrimaryComputing.pdf Calao, L.A., ICILS (2013). IEA Uluslararası bilgisayar ve bilgisayar okuryazarlığı çalışması.
https://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/Selcuk-sirin_530/makale/cocuklarimiz-bilgisayar-kullanmayi-bilmiyor_108239
Orsini, L. (2013). Why programming is the core skill of the 21st century.
https://readwrite.com/2013/05/31/programming-core-skill-21st-century/.TÜİK (2013). 06-15 yaş grubu çocuklarda bilişim teknolojileri kullanımı ve medya
araştırması.
https://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15866TÜİK (2016). Bilişim hanehalkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması.
https://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21779.

21.yy dijital çağ olarak adlandırılan günümüzde araştırma sonuçları,
öğrencilerin teknolojiye duydukları ilgiyi vurgulamaktadır. Bu doğrultuda
özellikle tablet ve akıllı telefon gibi mobil araçları ve bilgisayarları
vazgeçilmez olarak gören dijital yerli öğrencilerin, bu teknolojileri fen
öğrenimi sürecinde de kullanmaları beklenmektedir. Ülkemizde 2015 yılında
güncellenen fen bilimleri öğretim programının amaçlarında da vurgulandığı üzere araştıran-sorgulayan öğrenciler için; öğrencilerin bireysel olarak öğrenme
sürecine aktif katılımlarını sağlamak gerekmektedir. Bu süreçte hem bilgisayar
hem de mobil araçlar ile kullanılabilecek teknojilerden biri olarak fen
bilimleri derslerinin vazgeçilmezi simülasyonlar (benzetimler) ön plana
çıkmaktadır. Simülasyonları temel olarak gerçek dünya ortamının temel bileşenlerinin aynen kopyalandığı, kontrol altına alınmış öğrenme ortamlarını
sağlayan yazılımlar olarak tanımlamak mümkündür.
Ancak günümüz fen sınıflarında, öğretmenler çoğu zaman simülasyonlardaki
değişkenleri kendileri değiştirerek, öğrencilerin simülasyonu sorgulamasına
fırsat vermemektedir ya da simülasyondaki teknolojiye odaklanarak, simülasyonun
odaklandığı teorik bilgiyi öğrencileri ile birlikte irdelememektedir.
Simülasyonların sadece öğretmen tarafından kullanılması, teknolojinin geleneksel
fen sınıflarında olduğu gibi öğretmen merkezli bir yaklaşımdan öteye
gidememesine neden olmaktadır. Simülasyonların kullanımında; öğrencilerin sürece
dahil edilmesi, değişkenleri değiştirmelerine, simülasyon tasarlamalarına fırsat
verilmesi ve (varsa) simülasyonların gerçek dünyayı yansıtmayan boyutlarının
sorgulanması simülasyonların etkili kullanımı için elzem önem taşımaktadır.
Simülasyonlar laboratuar ortamında deney araç-gereç ve malzemelerinin sınırlı
olduğu durumlarda derslerin etkili bir şekilde işlenmesine katkı sağlarken,
deney araç-gereç ve malzemelerinin sınırlı olmadığı durumlarda da deney
öncesinde deney sonuçlarını tahmin etme ve deneyi tasarlama, deney sonrasında
ise simülasyon ortamında çıkan sonuçlar ile laboratuar ortamında çıkan sonuçları
karşılaştırmak amaçlı kullanılabilir.Fen bilimleri derslerinde PhET (https://phet.colorado.edu/tr/) gibi profesyonel
olarak geliştirilmiş simülasyonları kullanma imkanı mevcuttur. Ancak günümüzde STEM eğitimi ile birlikte ön plana çıkan tasarım becerilerini öğrencilere kazandırmak amacıyla, hazır simülasyonlara ek olarak öğrencilerin Algodoo (https://www.algodoo.com) gibi basit bir ara yüze sahip simülasyon programları
ile simülasyon tasarlamalarına fırsat vermekte önem taşımaktadır. Algodoo fizik
konuları için geliştirilmiş iki boyutlu ücretsiz ve kullanıcı dostu ara yüzüne
sahip eğitsel yazılımdır. Algodoo ile Adobe Flash gibi programlarda olduğu gibi
kod yazmaya gerek kalmadan, sürükle-bırak yöntemiyle mobil araçlarda ve
bilgisayarda kolay bir şekilde simülasyon oluşturulabilmek mümkündür. Algodoo
özellikle alanyazında öğrenilmesi zor ve öğrencilerin kavram yanılgılarına sahip
olduğu belirtilen fizik kavramlarının (kuvvet ve hareket, optik gibi)
öğretimi-öğreniminde kullanılabilecek araçları menülerinde bulundurmaktadır.
Algodoo ile öğrenciler fizik kavramları ile ilgili hipotezlerini bilgisayar
ortamında test ederek yaparak yaşayarak öğrenebilmektedir. Öğrenciler bu
programla ayrıca yerçekimi, sürtünme kuvveti ve hatta havanın sürtünme
katsayısını da hesaba katarak kendi fizik tabanlı oyunlarını
tasarlayabilmektedir. Öğrencilerin Algodoo yazılımı ile simülasyon tasarlamaları
aynı zamanda disiplinler arası bir çalışma yapmalarını sağlamaktadır.
Ülkemizdeki mevcut fen bilimleri öğretim programı incelendiğinde; STEM eğitimine
doğrudan vurgu yapılmadığı, ancak proje tasarlama, öğrencilere bilimsel süreç
becerileri ve yaşam becerileri kazandırma gibi STEM eğitimi ile doğrudan
ilişkili olan faktörlerin programda yer aldığı görülmektedir. STEM eğitiminin
kuramsal yapısı gereği mühendislik ile birlikte teknoloji de ön plana çıkmakta
ve STEM eğitimi temelli etkinliklerde bu dört disiplinden en az ikisinin bir
etkinlikte entegrasyonunun sağlanması beklenmektedir. STEM eğitimi etkinlikleri
için önerilen en iyi teknoloji uygulamaları incelendiğinde; Algodoo yazılımının
fen eğitim-öğretim sürecinde kullanımının önerildiği ortaya çıkmaktadır
(https://www.ala.org/aasl/standards/best/apps/2015). Öğrencilerin yarının
dünyasında; yaratıcılık, teknoloji ve tasarım gibi zihinsel süreçleri yeterince
aktif hale getiremeyen tek düze çalışmalarla toplumun beklentilerini
karşılamaları mümkün olmayacaktır (MEB, Teknoloji ve Tasarım Dersi Öğretim
Programı). Bu bağlamda öğrencilerin Algodoo ile simülasyon geliştirilirken
yaratıcılıklarının ön plana çıkacağı ve günümüzde sıkça vurgulanan tasarım
becerilerinin gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Algodoo bahsedildiği üzere fizik tabanlı bir program olmasına rağmen, öğretmen
ve öğrencilerin hayal gücüne bağlı olarak fen bilimleri dersi kapsamındaki diğer
disiplinlerde (kimya, biyoloji, astronomi gibi) de uygulanabilmektedir.
Alanyazında Algodoo kapsamında yapılan araştırmalar; Algodoo yazılımının
eğlenceli ve motive edici ortamı ile öğrencilerin fen kavramlarını öğrenmelerine
destek sağladığını göstermektedir. Ülkemizde ise Algodoo ile sınırlı sayıda
uygulama ve bilimsel araştırma ile karşılaşmaktayız. Algodoo yazılımının
eğitimde uygulanmasına dair kendi tecrübelerimi paylaşacak olursam, yaklaşık
dört yıldır yazılımı yoğun bir şekilde sınıflarımda kullanıyorum. Son bir yıldır
sınıfımıza takılan etkileşimli tahta ile öğrencilerin teneffüslerde bile “Hocam
Algodoo ile oynayabilir miyiz?†şeklinde talepleri ile karşılaşıyorum. Tenefüs
sonrası, sınıfıma döndüğümde öğrencilerimden çok eğlendiklerine yönelik dönütler
alırken, tahtada da ilginç tasarımlar yaptıklarına şahit oluyorum. Özetle şunu
söyleyebilirim ki; öğrenciler Algodoo yazılımını bir oyun gibi algılıyor ve
kurdukları oyun esnasında farkında olmadan fen kavramlarını öğreniyorlar. Zaten
istediğimizde bu değil mi? Teknoloji ile oynarken feni öğrenmek, tam bir dijital
yerli işi…
• Lisansüstü eğitim yapan bir öğretmen olarak; derslerimde kullandığım farklı
strateji, yöntem ve teknikleri bilimsel olarak değerlendirmenin önemine
inanmaktayım. Bu doğrultuda Algodoo ile yaptığımız çalışmamızı
inceleyebilirsiniz;
Özer, İ.E., Canbazoğlu Bilici, S., Karahan, E. (2016). Fen bilimleri dersinde
Algodoo kullınımına yönelik öğrenci görüşleri. Trakya Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, 6(1), 28-40.
• Fen bilimleri öğretmeni olarak yaptığım çalışmalarıma YouTube kanalımdan
(https://www.youtube.com/user/ozerfen) ulaşabilirsiniz. Belirttiğim YouTube
kanalımda yer alan sürat konusu odaklı Algodoo uygulamasını
(https://www.youtube.com/watch?v=rUsmrkNVM1Y) inceleyebilirsiniz.
Algodoo fizik tabanlı bir yazılım olmasına rağmen hayal gücüne bağlı olarak
biyoloji (https://www.youtube.com/watch?v=fxhvmAfujLs) ve kimya
(https://www.youtube.com/watch?v=zGxHM-8OB34) kavramlarının öğretiminde de
kullanılabilir. Ancak fizik dışında bir alanda kullanıldığında öğrencilerimizde
olası bir kavram yanılgısı ya da yanlış anlama oluşmaması için dikkat
edilmelidir.

STEM`in hikâyesi, herkes tarafından bilinmektedir (!). 2001 yılında ortaya çıkan hiçbir kısaltma bu kadar çok ilgi çekmemiştir.
Peki, STEM neden bu kadar ilgi çekmektedir? Çoğu eğitimci ve politikacı bu durumu, STEM`in içinde fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerini barındırmasına bağlıyor¬. Bu ilginin asıl nedeni incelendiğinde ise, ilginin nedeninin fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerinden kaynaklanmadığı görülüyor. Çünkü fen, teknoloji, mühendislik ve matematik çok eski yıllardan beri var olan ve birbirinden ayrı düşünülen disiplinler olarak karşımıza çıkıyor. STEM`in asıl ilgi çekmesinin nedeninin bu disiplinlerin tek tek değil, hepsinin entegre bir şekilde günlük yaşamla ilişkilendirilerek verilmesinden kaynaklandığı anlaşılıyor.
Kısacası, STEM eğitimi bu disiplinlerin tek tek ve birbirinden bağımsız bir şekilde verilmesini reddetmektedir. Dahası eğitim sistemlerinde yer alan fen, teknoloji, mühendislik ve matematik günlük yaşamdan kopuk bir şekilde öğretilirken, STEM eğitimi ile bu disiplinler günlük yaşamla ilişkilendirilerek öğretilmektedir.
STEM`in bu kadar ilgi çekmesinin bir diğer nedeni ise, kişilerin bakış açısına göre STEM`in farklı şekillerde ifade edilmesi ve anlaşılmasıdır. 2001 yılında ortaya çıkan ancak geçmişi 1957 yılına dayanan STEM`in farklı şekillerde ifade edilmesi ve anlaşılmasının temelinde eğitimcilerin ve politikacıların olduğu düşünülebilir. Eğitimcilerin ve politikacıların bunu kasten oluşturduğunu da söylemek mümkündür. STEM`in kısaltmasına baktığınız zaman “Science†kelimesinin belirgin bir şekilde farklı şekillerde anlaşıldığı görülecektir. Kimileri STEM`i fen, teknoloji, mühendislik ve matematik olarak ifade ederken, kimileri de bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik olarak ifade etmektedir. Hatta kimileri de STEM kelimesine yeni harfler ekleyerek açıklamaktadır. Örneğin; Amerikan Psikoloji Derneği, STEM`in merkezinde psikolojinin yer aldığını ve psikolojisiz bir STEM`in düşünülemeyeceğini ifade etmektedir. Yani, Amerikan Psikoloji Derneği “Science†kelimesini bilim olarak ele almıştır. Bazı eğitimciler, STEM`i, fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerini içine alarak tanımlamaktadır. Georgette Yakman, STEM`e “Sanatı†da ekleyerek STEAM demiştir. Benim düşünceme göre ise, STEM`deki “Science†kelimesine sadece fen denilmesi STEM`i tam anlamıyla karşılamayacağından “Science†kelimesine bilim denilmesi daha uygun olacaktır.
STEM kelimesinin bir diğer ilgi çekmesinin nedeni, fen ve diğer disiplinlerde yapılan her şeyin STEM eğitimi olarak ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, STEM üzerine çalışan birçok eğitimci yapılan her şeyi STEM eğitimi olarak ifade etmektedir. Eğitimcilerin yapılan her şeyi STEM eğitimi olarak ifade etmesinin temelinde de, bilim (sosyal ve fen bilimleri), teknoloji, mühendislik ve matematik alanları yatmaktadır. Eğer bir eğitimci bu disiplinlerin biri ya da birkaçı ile birlikte çalışıyorsa STEM eğitimi uyguladığını düşünmektedir. Bu da bizi STEM eğitimi konusunda bir yanılgıya götürecektir. Kısacası, STEM`in bu özelliği STEM eğitiminin yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Sadece matematik eğitiminin verilmesi ya da matematik eğitimi ile diğer disiplinler arasında bağlantı kurulması, yapılanın STEM eğitimi olduğunu göstermemektedir. Bir eğitime STEM eğitimi diyebilmek için bir disiplinin diğer disiplinlerle ilişkilendirilmesi, ilişkilendirme sırasında gerçek hayat problemleri ile bağlantı kurulması ve 21. yy yaşam becerileri olarak ifade ettiğimiz beceriler ile desteklenerek verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde buna STEM eğitimi demek yanlış olacaktır.
Özellikle ülkemizde, STEM eğitimi konusunda birçok yanlış anlaşılma yer almaktadır. Bu yanlış anlaşılmalar, STEM eğitiminin gerçekten anlaşılmadığını da açıkça göstermektedir. Örneğin; “STEM eğitimi sadece legolarla yapılır; STEM eğitimi sadece özel okullarda ve üstün yetenekli öğrencilere verilen bir eğitimdir; STEM eğitimi pahalı ve maliyetli bir eğitimdir; STEM eğitimi fen deneyleridir; STEM eğitimi materyal tasarımıdır; STEM eğitimi sadece modellemedir.†Bu örnekler bile STEM eğitiminin ne kadar yanlış anlaşıldığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu konuyu bir örnekle açıklamanın önemli olduğu kanısındayım. Örneğin; STEM eğitimi denildiğinde akla legolarla yapılan modeller gelmekte ve bu STEM eğitimi olarak adlandırılmaktadır. Bu düşünce STEM eğitiminin gerçekten çok yanlış veya eksik anlaşıldığını doğrular niteliktedir.
Bu bağlamda, STEM eğitiminin popülaritesinden yararlanıp para kazanmak, ilk ben yaptım deyip STEM eğitimini sadece bir kişi ya da kurumların uyguladığını göstermek, STEM eğitimi sadece özel okullarda uygulanan pahalı ve masraflı bir eğitim gibi göstermek ve en önemlisi de her yapılan şeyin STEM eğitimi olduğunu söylemek kısa sürede STEM eğitimini tüketmemize neden olacaktır. Bu sebeple, bu tür yanılgılara gitmemek ve STEM eğitiminin gerçekten ülkemize faydalı olabilmesi için ortak bir konsensüs (görüş birliği) oluşturmak veya ülkemize faydalı olabilmesi için müzakere ortamları oluşturmak önemlidir. Bu şekilde, STEM eğitimi ülkemiz için faydalı olacaktır. Diğer türlü, STEM eğitimi de raftaki ömrünü kısa zamanda tüketecektir.

British Columbia Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre,
öğretmenlerdeki tükenmişlik sendromu ile öğrencilerin stresleri birbiriyle
bağlantılı olabilir.
Yapılan bu araştırma öğretmenlerin yaşadığı tükenmişlik sendromu ile stresin
biyolojik göstergesi olan öğrencilerin kortizol seviyeleri arasındaki ilişkiyi
inceleyen ilk çalışmalardan biri.
Araştırmada 400`den fazla ilköğretim öğrencisinin tükürük örnekleri
toplanarak öğrencilerin kortizol seviyeleri ölçülmüştür. Öğretmenlerin daha
fazla tükenmişlik sendromu ya da duygusal çöküntü yaşadığı sınıflarda
öğrencilerin kortizol seviyelerinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. İlköğretim
öğrencilerindeki yüksek kortizol seviyesi hem öğrenme zorluğuyla hem de zihin
sağlığı sorunlarıyla bağlantılıdır.
British Columbia Üniversitesi`nin Nüfus ve Kamu Sağlığı bölümünde yer alan
Human Early Learning Partnership (HELP) araştırma merkezinde görev yapan ve
çalışmanın yürütücüsü olan Yrd. Doç. Dr. Eva Oberle, sınıfta öğrenciler ve
öğretmenler arasında stresin bulaşıcı olduğunu ifade etmektedir. Oberle`ye göre,
öğretmenin tükenmişliğin mi yoksa yüksek kortizolun mu ilk sırada geldiği
bilinmemektedir. Oberle`nin de yer aldığı araştırmacılar, öğrenci ve öğretmen
arasındaki stres bağlantısını sınıftaki döngüsel bir problem olarak
değerlendirmektedirler.
Oberle` ye göre stresli bir sınıf ortamı, öğretmenlere yeterli desteğin
verilmemesinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir ve bu durum da
öğretmenlerin öğrencilerini etkili bir şekilde idare etme becerisini
etkileyebilmektedir. Kötü yönetilen bir sınıf, öğrencilerin ihtiyaçlarının
karşılanamamasına ve stresin artmasına neden olabilmektedir. Bu durum
öğrencilerin yüksek kortizol seviyelerinde kendini gösterebilmektedir.
Bundan farklı olarak stres, öğrencilerin kaygı, davranış bozuklukları ya da
özel ihtiyaçlarının artmasından dolayı öğretmenlerin eğitim vermekte zorlandığı
öğrencilerden kaynaklanabilmektedir. Bu durumda, öğretmenler bunaldığını hissedebilmekte ve daha yüksek seviyede tükendiklerini ifade edebilmektedirler.
Oberle yaptıkları araştırmanın, sınıf mevcudiyetinin artması ve öğretmenlere verilen desteklerin kesilmesi gibi öğretmenlerin ve eğitmenlerin yaşadığı sistem sorunlarını anımsattığını ifade etmektedir.
Son yıllarda yapılan pek çok araştırma, öğretmenliğin en stresli mesleklerden biri olduğunu ve öğretmenlerin tükenmişlik sendromuyla mücadele edebilmeleri ile sınıftaki stresi azaltmaları için desteğe ve yeterli kaynaklara ihtiyaç duyduklarını göstermektedir. Çalışmanın yardımcı araştırmacısı ve HELP`in müdürü olan British Columbia Üniversitesi eğitim profesörü Kimberly, eğer öğretmenlere destek vermezsek öğrencilere çok yönlü zarar vereceğimizi dile getirmektedir.
Kaynak:
Eva Oberle, Kimberly A. Schonert-Reichl. Stress contagion in the classroom? The link between classroom teacher burnout and morning cortisol in elementary school students. Social Science & Medicine, 2016; 159: 30 DOI: 10.1016/j.socscimed.2016.04.031

Yoğun iş temposunda kendine bile vakit ayıramayan ebeveynler çocuklarıyla az
ilgileniyorlar. Fakat çocukların gelişimi için ebeveynlerin önemli yeri vardır.
Çünkü çocuklar öğretmenlerinin yanı sıra evde anne ve babalarıyla birlikte yeni
şeyler keşfeder ve öğrenirler. Evde çocuklarınızla yapacağınız bilimsel
etkinlikler çocukların bilime yönelik ilgi ve meraklarını artırmakta ve olumlu
tutum geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, çocuklarınızla kaliteli
vakit geçirebileceğiniz bu etkinlikler fen derslerindeki kavramları
anlamalarında da etkili olacaktır. Bu yüzden ebeveynlere yardımcı olacak
bilimsel-okuryazarlığı destekleyen evde kolaylıkla yapabileceğiniz eğlenceli
bilimsel aktiviteler paylaşacağım.
Bilimi Eve Getiren Aktiviteler: 2. Polimerler ile Aile Eğlencesi
Anahtar Kavramlar
• Kimya
• Polimerler
• Oranlar
• Karışımlar
Hiç Silly Putty, Gak, Slime gibi eğlenceli oyun hamurlarının nasıl yapıldığını
merak ettiniz mi?
Belli büyüklükteki polimer moleküllerinin özellikleri sayesinde zıplayan, sünen,
esneyen, kırılan, sert, yumuşak, yapışkan, şekil alabilen bu ürünler sadece
oynamak için de basit bir eğlence aracı olabilir. Polimerler birçok geniş
özellik barındıran çeşitli materyallerde bulunur. Materyaller, amber ve doğal
kauçuk gibi doğal polimerlerden ya da plastik, silikon, naylon gibi sentetik
olarak üretilen polimerlerden yapılır. Polimer materyallerin benzersiz kimyasal
ve fiziksel özellikleri, kullanılan her bir monomerin miktarına bağlı olarak
değişebilir. Monomer oranını değiştirmek polimer malzemenin davranışını ve
görünüşünü nasıl etkiler?
Tutkal, boraks ve suyu karıştırarak evde oyun hamuruna benzer bir polimer esaslı
malzeme yapabilirsiniz. Tutkal, sentetik polimer olan polivinil asetat`dan
yapılır. Polimer çoğunlukla çok sayıda birbirini tekrar eden benzer
birimlerinden oluşan uzun bir moleküldür. Polimerler “monomer†denilen
birimlerin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Polivinil asetat polimeri ise
birbirini tekrar eden asetat grubu birimlerinden oluşur. Beyaz bir toz olan
Boraks, sodyum tetraborat`dan yapılmıştır ve asetat grubu ile reaksiyona
girebilir. Özellikle, bir boraks molekülü iki polivinil asetat molekülündeki
asetat grubu ile iki asetat molekülü arasında bir bağ oluşturarak reaksiyona
girebilir. (örneğin şu yapıştırıcılardaki gibi) Boraks polivinil asetat
moleküllerine çapraz olarak bağlanır. Daha büyük polimer malzeme, daha fazla
çapraz bağlı moleküllerin reaksiyonundan elde edilir. Buna ek olarak, çapraz bağ
sayısı arttıkça sıvımsı polimerik materyal daha sert hala gelir.
Gerekli Malzemeler
• 3 tane kilitli poşet
• 2 tane kapaklı cam kavanoz
• Boraks
• Tutkal
• Su
• Ölçüm için yemek kaşığı
• Lateks eldiven
• Koruyucu gözlük
• Gıda boyası (isteğe bağlı)
Güvenlik Notu: Boraks gözleri tahriş edebilir bu neden çocuklar koruyucu gözlük
takmalıdır ve ebeveyn denetiminde dikkatli bir şekilde hazırlanmalıdır. Bu
etkinlikte yapılan polimer materyali yapışkandır ve bu nedenle temizlenmesi zor
olan tahta, kumaş, sert yüzeylerden uzak tutulmalıdır.
Hazırlanışı
1. Bir cam kavanozun içine üç yemek kaşığı tutkal ve üç yemek kaşığı su
ekleyiniz. Kavanozun kapağını sıkıca kapatınız ve tutkal tamamen seyrelmiş ve
hiçbir topaklanan küme kalmayana kadar sallayın. Bu kavanoza Çözelti 1: % 50`
lik Tutkal etiketi yapıştırınız.
2. İkinci cam kavanoz içine, yarım fincan ılık su ve 1 çay kaşığı boraks
ekleyin. Yine kavanozun kapağını sıkıca kapatın ve boraks parçacıkları çözünene
kadar sallayın. Bu kavanoza Çözelti 2: % 4` lük Boraks etiketi yapıştırınız.
3. Kilitli poşetleri A, B ve C olarak etiketleyiniz.
4. A poşetine Çözelti 1: % 50` lik tutkal içeren kavanozdan bir yemek kaşığı, B
poşetine iki yemek kaşığı, C poşetine ise üç yemek kaşığı ekleyiniz.
5. A poşetine Çözelti 2: % 4‘ lük Boraks içeren kavanozdan üç yemek kaşığı, B
poşetine iki yemek kaşığı, C poşetine bir yemek kaşığı ekleyiniz. Kilitli
poşetleri kapatınız.
6. Eğlence için gıda boyası ekleyebilirsiniz. Renklendirme kontrol değişkeni
olduğu için her poşete aynı miktarda gıda boyası ekleyiniz.
Her bir kilitli poşet içindeki malzemeyi parmaklarınızı kullanarak karıştırınız.
Bazı poşetler diğerlerine göre daha fazla karıştırılması gerekebilir.
7. Karışım yapışkan hale geldikten sonra, poşetten çıkarabilirsiniz.
Bilimsel Sorgulama
1. Her bir poşete ilave edilen iki çözeltinin oranı nedir?
2. Hangi poşet en az tutkal içerir? Peki, hangisi en fazla tutkal içerir?
3. Her bir poşet içerisinde ne olduğunu gözlemliyorsunuz?
4. Her bir poşet içerisinde elde edilen polimerik materyalin birbirinden farkı
nedir?
5. Yaptığınız her bir materyalin fiziksel özelliklerini nasıl tarif edersiniz?
6. Polimerler zıplayan, esneyen, akıcı, kırılgan, sert, yumuşak, yapışkan mı?
7. Her bir poşetin içindeki karışım katı bir polimerik madde mi?
8. C poşetinin içindeki polimer en sert ve A poşetinin içinde polimerde en cıvık
olan mı? Sizce neden?
Tablo1: Gözlem ve sonuçlarınızı yazmak için böyle bir tablo kullanabilirsiniz.
Â
Â
% 50 Tutkal Çözeltisi
% 4 Boraks Çözeltisi
Gözlemlerim
 Fiziksel Özellikler
A poşeti
1 YKÂ
3 YK
Â
Â
B poşeti
2 YK
2 YK
Â
Â
C poşeti
3 YK
1 YK
Â
Â
Araştırmanız bittikten sonra, hazırladığınız polimerleri saklamak isterseniz
kilitli poşete koyarak buzdolabında saklayabilirsiniz.
Ekstra Araştıralım
• Polimerik ürünün fiziksel özelliklerini değiştirmek için tarif değişikliğinin
başka yolları var mıdır?
• Polimerin nasıl değiştiğini gözlemlemek için Çözelti 1`deki tutkal yüzdesini
ve çözelti 2`deki boraks yüzdesini değiştirmeyi deneyin.
• Farklı ürün çeşitleri elde etmek için farklı tarifler yazanız ve deneyiniz.
Jölenin içinde bulunan jelatinde bir polimerdir. Jelatin gibi polimerlerin
fiziksel özellikleri araştırmak için nasıl bir deney tasarlanabilir?
Bilimsel Görüş
Tutkal, birbirleriyle iç içe girmiş uzun polimer molekülleri olan polivinil
asetat molekülleri içerir. Tutkalı yapışkan, viskoz ya da yoğun kılan da budur.
Polivinil asetata boraks(sodyum tetraborat) eklendiğinde moleküller birbirine
çapraz bağlanır ve tutkal çözeltisi daha viskoz hala gelir. Boraks, tutkal
molekülleri ile birlikte daha çok çapraz bağ yaparak giderek artan, daha viskoz
ve katı polimer madde haline gelir. En az miktardaki yapıştırıcı içeren poşet en
cıvık(sıvımsı) olan olmalıyken en çok miktardaki yapıştırıcıyı içeren poşet ise
en katı olan olmalıdır.
Markette satılan Silly Putty ve Slime, polivinil asetat kullanılarak
yapılmamıştır. Onların dayanıklılığını artırmak için organosiloksan ve polivinil
alkol kullanılmaktadır.
Günlük Hayatımızda Polimerlerin Yeri
Polimerler günlük hayatımızın her alanında yaygın olarak kullanılan plastikler,
kauçuk, lifler, boyalar, yapıştırıcı türü malzemelerin üretiminde yararlanılan
temel girdilerdir. Polimerler; hafif, ucuz, mekanik özellikleri çoğu kez
yeterli, kolay şekillendirilebilen, değişik amaçlarda kullanıma uygun,
dekoratif, kimyasal açıdan inert ve korozyona uğramayan maddelerdir. Polimerler
elde ediliş yollarına göre doğal ve yapay polimerler olarak sınıflandırılır.
Günlük hayatımızda karşımıza çıkan bazı doğal ve yapay polimerler Tablo 2`de
verilmiştir.
Tablo 2: Günlük hayatımızdaki polimerler
Â
Doğal Polimerler
Yapay Polimerler
• Polisakkaritler
• Nişasta
• Selüloz
• Nükleik asitler
• Proteinler
• Doğal Kauçuk
• Yün
• Keten
• Pamuk
• Doğal lifler
• Otomobil lastikleri • Sakız • Pinpon topu• Plastikler, naylon• PVC• TEFLON
• Sentetik kumaşâ€¢ PET şişe• Damacana• Suni deri• CD• Çoraplar• Diş fırçaları
• Elektronik devreler
• Halılar• Kurşungeçirmez yelek• Hortumlar• Saç spreyleri• Gözlük camı• Göz lensleri• Filmler• Yapıştırıcılar• Polistiren köpükler• Tıbbı malzemeler• İlaç kapsülleri
• Diş protezleri• Diş dolgu malzemesi
Güvenlik Notu
Hazırladığınız % 50` lik tutkal çözeltisi ve tutkal-boraks karışımları lavaboyu
yıkayabilir bu nedenle kilitli poşete konularak çöpe atınız.
Â
Kaynak:
Science Buddies

PISA (Program for International Student Assessment - Uluslararası Öğrenci
Başarısını Belirleme Programı) 2000 yılından itibaren her üç yılda bir 15 yaş
grubu öğrencilerine, aldıkları eğitim sonrasında edinmiş oldukları bilgi ve
becerileri günlük yaşamda karşılaşabilecekleri durumlarda kullanıp
kullanamadıkları ve akıl yürütme, okuma, fen ve matematik becerilerini etkili
bir şekilde kullanarak iletişim kurma becerilerine sahip olup olmadıklarını
değerlendirmeye yönelik bir programdır.
PISA Türkiye`nin de kurucu üye olarak içerisinde yer aldığı Ekonomik İşbirliği
ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından yapılmaktadır. İlki 2000 yılında
yapılmış olmasına rağmen Türkiye ilk defa 2003 yılında yapılanda yer almıştır.
PISA Ne Amaçla Yapılır?
PISA öğrencilerin başarılarını arttırmak, uygulanan eğitim politikalarının
etkisini tespit etmek, sisteme sağladığı dönütler aracılığıyla eğitim sisteminin
işlevselliğini arttırmak ve eğitimin kalitesini üst seviyelere taşımak amacıyla
yapılan bir değerlendirme çalışmasıdır.
PISA` nın Kapsamı Nedir?
PISA değerlendirme çalışmasında okuma becerileri, matematik okuryazarlığı ve fen
okuryazarlığı olmak üzere üç temel alan değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Üç
yıllık periyotlarla yapılan PISA değerlendirmesinde her dönem bir temel alan ön
planda tutulmaktadır. 2000 ve 2009 PISA` da okuma becerileri, 2003 ve 2012 PISA`
da matematik okuryazarlığı ve 2006 PISA` da ise fen okuryazarlığı ön plandadır.
2015 yılında gerçekleştirilmiş olan PISA` nın ise yine fen okuryazarlığı ön
planda tutularak gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir.
Öğrenciler Ne Tür Sorular İle Karşılaşmaktadır?
PISA değerlendirme çalışmasında çoktan seçmeli, açık uçlu, kapalı uçlu gibi
çeşitli soru türleri yer almaktadır.
PISA Değerlendirmelerine Kaç Ülke Katılmıştır?
https://www.oecd.org/pisa/aboutpisa/pisa2009participants.htm
Katılımcılar Nasıl Seçilmektedir?
PISA` ya katılacak okul ve öğrenciler OECD tarafından tesadüfi olarak
belirlenmektedir.
Türkiye` den PISA` ya Katılan Bölgeler
2012 yılında gerçekleştirilmiş olan PISA değerlendirmesine toplamda 4848 öğrenci
katılmıştır. Değerlendirmeye katılan bu öğrencilerin %16`lık kısmı İstanbul`da,
%13`lük kısmını ise Akdeniz`de bölgesinde bulunmaktadır. Batı Marmara bölgesi
ise %4`lük kısmını oluşturmaktadır.
Türkiye`nin PISA` da ki Durumu
Türkiye`nin PISA` da ki başarısını inceleyecek olursak, PISA yeterlik düzeyleri
göz önünde bulundurulduğunda Türkiye`nin 6 yeterlik düzeyi sıralamasından 2.
yeterlik düzeyinde olduğu görülmektedir. OECD ortalaması ise 3. yeterlik
düzeyinde kalmaktadır.
PISA` da Öğrencilerin Karşılaştıkları Güçlükler
PISA verilerinin açıklanmasının ardından yürütülen çalışmalar sonucunda
öğrencilerin matematik okuryazarlığı alanında iletişim ve muhakeme alanlarında
güçlük çektikleri görülmektedir. Bunların sebebi olarak; bireylerin kendine
güvenmemeleri, bilgi eksikliklerinin olması, problemi okumamaları, okuduklarını
anlayamamaları ve dikkatsiz davranmaları gösterilmektedir (Güler, 2013)
PISA Başarısı Ne İle İlişkilidir? Neden Etkilenmektedir?
Yapılan araştırmalar sonucunda PISA` da öğrencilerin matematik okuryazarlığı ve
okuma becerisi başarılarının öğretmen maaşı ve sınıf başına düşen öğrenci
sayısı, fen okuryazarlığı başarılarının ise öğretmen maaşı ile ilişkili olduğu
ortaya konulmuştur (Döş ve Atalmış, 2016)
2009 yılı PISA verileri baz alınarak yapılan başka bir çalışmada ise bireylerin
evde ve okulda bilgisayar kullanım süreleri, çalışma stratejileri, ebeveynlerin
eğitim düzeyinin fen ve matematik okuryazarlığı başarıları üzerinde önemli risk
faktörleri oldukları belirlenmiştir. Bu faktörler arasında yer alan bilgisayar
kullanım süreleri ile başarı arasında negatif yönlü bir ilişkinin olduğu ortaya
konulmuştur (Gürsakal, 2012). Bunların yanı sıra fen ve matematik dersleri için
öğrenmeye ayrılan haftalık zamanında önemli bir faktör olduğu görülmektedir. Ne
yazık ki pek çok öğrencimiz hem fen dersleri hem de matematik dersleri için çok
düşük veya hiç vakit ayırmadı görülmektedir (Özer ve Anıl, 2011).
PISA Sonuçları Bizlere Ne Söylemektedir?
PISA sonuçlarına göre Türkiye` nin 6 yeterlik düzeyi arasından 2. yeterlik
düzeyinde olduğu görülmektedir. Bu durum bireylerimizin yaratıcı ve eleştirel
düşünme, araştırma sorgulama, iletişim kurma ve problem çözme becerilerini
istenilen düzeyde olmadığını göstermektedir (Aydın, Sarıer ve Uysal, 2014).
Kaynaklar:
Aydın, A., Sarıer, Y., & Uysal, Ş. (2014). Evaluation of Students` Academic
Achievement in terms of PISA Results. Elementary Education Online, 13(3),
1065-1074.
Döş, İ., Atalmış, E. H. (2016). OECD verilerine göre PISA sınav
sonuçlarının değerlendirilmesi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, Cilt 16(2), 432-450.
Güler, H. K. (2013). Türk Öğrencilerin PISA da Karşılaştıkları Güçlüklerin
Analizi. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 26(2).
Gürsakal, S. (2012). PISA 2009 öğrenci başarı düzeylerini etkileyen faktörlerin
değerlendirilmesi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 17(1), 441-452.
MEB, (2003). PISA 2003 Ulusal Nihai Raporu. https://pisa.meb.gov.tr/?page_id=22%E3%80%88=tr
internet sitesinden 06.07.2016 tarihinde alınmıştır.
MEB, (2006). PISA 2006 Ulusal Nihai Raporu. https://pisa.meb.gov.tr/?page_id=22%E3%80%88=tr
internet sitesinden 06.07.2016 tarihinde alınmıştır.
MEB, (2009). PISA 2009 Ulusal Nihai Raporu. https://pisa.meb.gov.tr/?page_id=22%E3%80%88=tr
internet sitesinden 06.07.2016 tarihinde alınmıştır.
MEB, (2012). PISA 2012 Ulusal Nihai Raporu. https://pisa.meb.gov.tr/?page_id=22%E3%80%88=tr
internet sitesinden 06.07.2016 tarihinde alınmıştır.
Özer, Y., & Anıl, D. (2011). Öğrencilerin fen ve matematik başarılarını
etkileyen faktörlerin yapısal eşitlik modeli ile incelenmesi. Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 41(41).
Â

Dünya tükenen bir kaynak. Gelecek dünyası eğer kurtulursa bilimsel çaba ile kurtulacak. Türkiye bilim ve sanatta Batı uygarlığını dışlamaya devam ediyor. Bilimsel jargon göstermelik olarak var, vitrin bilimselliği ülkeyi kurtaramayacak. Geleceği planlamak için çok zamanımız yok ve bunu sadece kendi bilim adamlarımız yapabilir diyor Doğan Kuban “Gelecek: Geleceği Sorgulamayan Toplumların Geleceği" adlı kitabında… Geçen hafta bu kitabı okumaya biraz ara verdim, o esnada televizyonda gündüz kuşağı programlarından birinde bir operatör doktorun seyircilerinden birine sırt ve bel ağrısı için akupunktur etkisi yapacağını belirttiği 36` lık boş bir yumurta kolisini sırtına bağladığını izledim. Şaka olabileceğini düşündüm ve doktor bu sırtına bağlanan koli ile evde altı saat kadar dolaşabileceğini belirtiyordu, şaka değildi. Bu programı televizyonda ve ekranın önünde benim gibi sayısız vatandaş izliyordu.Bir diğer programa doğru ilerledim burada da Mevlana`nın çok bildiğimiz değerli dizelerini sunucu okunuyordu:Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister mecusi,İster puta tapan ol yine gel… Dizeleri henüz tamamlayan sunucu birden duraksadı ve devam etti ne güzel dizeler ama “Mecusi†nedir aaaa bilmiyorum! Konuğu ise “Mecusi â€kavramını açıklamaya çalıştı cılız bir sesle “mecnun†olabilir sunucu ise okuduğu dizeden bile bi haber tebessümünü sürdürürken kendime şu soruyu sordum. Sunucu bu kavramı bilmiyor olabilir ancak bu dizeyi okumaya karar verdi ise dizelerin anlamını [bir zahmet]  öğrenmesi gerekmez miydi?21. yüzyıl Türkiye`sinde bu iki örnek olay karşısında hayretler içerisinde kalmamak mümkün değil. İlk örnekte bir tıp doktorunu eleştiriyorum ancak asıl eleştirim bu yumurta kolisini sırtına bağlatan vatandaşa ve bir eğitimci olarak bu bireyi yetiştiren bizlere… İkinci örnek olayda ise belki binlerce kez duyduğumuz bu dizelerin manasından habersiz sunucuya, ödevini çalışmamış olmasına ve yine eğitim sistemine.Ajda Pekkan`ın mükemmel yorumladığı “süperstar 83†albümde bir şarkı şöyle başlar “Düşünme hiç neden diye yorulma† herhalde bu sözlerden çoğumuz yanlış bir biçimde derinden etkilendik ve yorulmamak için düşünmemeyi tercih eder olduk. Kuban Hoca`nın devamlı vurguladığı gibi Türkiye geleceğini garantilemek için düşünmek, çalışmak zorundadır. Gelecek bilim, teknoloji, sanatın egemenliğindedir. Bilim, teknoloji, edebiyat ve sanat yorulmayı, düşünmeyi hatta derinden düşünmeyi talep eder ve aksi halde ülke ve toplum çok şey kaybeder.   Picture Credit © pinimg

Bir kitapçıdan, bir marketten alışveriş yaparken aldığımız ürünleri kasadan okuturken kullanılan barkotlarla alışverişimizi hızlıca yaparız. Barkotlar sayesinde onlarca ürünümüz kısa sürede kasadan geçebilir ve ödememizi yapıp alışverişimizi bitirebiliriz. Barkot kısaca, ürünlerin kimliği demektir. Barkot sayesinde en çok satan ürünler ve az satan ürünler de rahatlıkla belirlenebilir, siparişler buna göre verilir. Ayrıca, barkotlar bize malın hangi ülkede üretildiği, üretildiği tarih gibi başka bilgiler de verir. Örneğin: “869†sayısı ile başlayan tüm ürünler Türkiye ürünüdür. Türk ürünlerini tüketmek istersek eğer 869 numarası ile başlayan ürünleri almalıyız.Teknolojinin hızla gelişmesi, bilginin artış hızı barkotların biraz daha geliştirilmiş teknolojisiyle QR kod olarak karşımıza çıktı. QR adını İngilizcede Çabuk Tepki anlamına gelen Quick Response sözcüklerinin baş harflerinden alır. QR, iki boyutlu bir barkod sistemidir ve kare şeklindedir. İçeriği bir web sitesinin adresi, herhangi bir metin, bir video linki ya da bir ürünün kullanıcı kitabı gibi herhangi bir veri olabilir.İçeriği bir metin, web sitesi adresi, video link dahil herhangi bir veri olabilir. QR Kod okuyucu bir yazılım vasıtasıyla bir cep telefonu rahatlıkla QR Kod okuyabilir ve ilgili ürün veya servis sayfasını açabilir. Örneğin, bir alışveriş merkezinde ya da bir mağazada dikkatimizi çeken web sitesi adresini, iletişim bilgisini ya da bilgilendirme yazısını aklımızda tutmak ya da not etmek yerine akıllı telefonumuza ya da tabletimize yükleyeceğimiz basit bir uygulama ve telefon ya da tabletimizin kamerası sayesinde bu bilgiye hemen ulaşabilir, kayıt altına alabilir ve dilediğimiz zaman kullanabilirsiniz. Görüldüğü gibi, QR kod dijital dünyadaki bilgi paylaşımını hızlandıran, en etkin görsel unsurlardan biridir.QR kodu nasıl kullanabiliriz? sorusu gelebilir aklımıza. Aslında, kullanımı oldukça basittir. Kameraya sahip akıllı bir cep telefonu ya da bir tablet ve barkod okumaya yardımcı bir uygulama yazılımı ile bütün QR kodları okuyabiliriz. Uygun bir QR Kod Okuyucu (QR Code Reader) uygulamasını akıllı telefonlarımıza ya da tabletlerimize indirdiğimizde, tek yapmamız gerek telefon ya da tabletimizin kamerasını koda doğru tutmaktır. QR Kod Okuyucu, otomatik olarak karekodunu tanıyıp, fotoğraflayacaktır. Eğer karekod bir web sitesini içeriyorsa ilgili adrese otomatik olarak yönlendirilir, metin içeriyorsa anında görebiliriz. QR kodları sınırsız ve ücretsizdir. Daha anlaşılır bir şekilde açıklarsak, QR kod ile sınırlı olan alanlarda sınırsız bilgi, mesaj, müzik, video, resim gibi her türlü içeriği paylaşabiliriz. Bilgi paylaşımı dışında da işlevleri vardır QR kodun. QR Kod sayesinde, cüzdanınız olmadan dışarıya çıksak bile, akıllı telefonumuzla ödeme yapabiliriz. QR kod ile online alışveriş yapabiliriz ki bu da kredi kartımızın numarasını vermekten daha güvenli bir sistem. Picture Credit © liberty

Abdullah Gül Üniversitesi olarak bilinçli, nitelikli insan kaynakları oluşturmaya, bireylerin gelişimini desteklemeye, topluma faydalı ve mutlu bireyler yetiştirmeye katkıda bulunan bir üniversite olmak istiyoruz. Bu düşüncelerle oluşturduğumuz AGÜ`de, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği ortamlar ve imkânlar sağlamanın, yenilikçi programlarla başta üstün yetenekli çocuklarımız olmak üzere geleceğimiz olan tüm çocuklarımıza sahip çıkmanın, ülkemizin gelişimine yönelik çok önemli bir sorumluluk olduğunun bilinci ve anlayışı ile topluma katkı sağlayan çalışmalar yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Ülkemiz nüfusunun 25 milyonunu, yaklaşık % 30`unu çocuklarımız oluşturmaktadır. Bu nedenle AGÜ`nün önemli gündemlerinden birisi kendine güvenen, yeteneklerinin farkında olan, hayal eden, araştıran, düşünen, sorgulayan, bilimle yaşayan ve icat çıkaran çocuklar yetiştirilmesine katkı sağlamaktır. Bu amaçla çocuklarımıza yönelik hedeflerimizi, düşüncelerimizi, programlarımızı, eğitim ve atölye çalışmalarımızı AGÜ Çocuk Üniversitesi çatısı altında yapıyoruz. AGÜ çocuk üniversitesinde amacımız; çocuklarımıza bilim ve sanatta öğrenme zenginliği oluşturmak, araştırma yapmalarına yardımcı olmak, üniversite hocaları bilim insanları ile bir araya gelmelerini onlardan ders almalarını, üniversitenin imkanlarından faydalanmalarını sağlamak ve çocuklarımızın yeteneklerinin açığa çıkması ve geliştirilmesine yönelik fırsatlar oluşturmaktır. Kısacası AGÜ Çocuk Üniversitesi, çocuklarımız için bir merak ve fırsat merkezidir. Bugün hayatın kendisi ve iş ortamları, bilgiden çok daha fazlasını gerektiriyor. Küresel rekabetin hakim olduğu bilişim çağında bireysel ve ülke olarak başarılı olabilmek için çocuklarımızın yaşam ve kariyer yetkinliklerine odaklanılması kadar birçok beceriyi kazanmaları ya da kendilerini geliştirmeleri için çaba harcamak zorunluluk olarak görünmektedir. Girişimcilik, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişte öne çıkan ve ekonomik gelişmeyi belirleyen temel faktörlerdendir. Ülkemizin kalkınması ve gelişmesi için ekonomik değerler oluşturacak, büyümeye katkı sağlayacak ve hızla değişen koşullara uyum sağlayabilme dinamizmine sahip girişimciler yaratabilmesi son derece önemlidir. Çocuklarımızın girişimcilik potansiyelinin ortaya çıkarılmasında en önemli görülen faktörlerden biri eğitimdir. Girişimcilik konusu başta olmak üzere ve 21.yy da bireylerden beklenen becerilerin daha çok üniversite mezunlarından için düşünüldüğü, çocuklarımızın göz ardı edildiğini düşünüyorum. Ülkemizde girişimcilik ekosistemi oluşturmak ve 21. Yüzyıl yetkinliklerine sahip nesiller yetiştirmek için girişimcilik ruhunu daha küçük yaşlarda uygulamalı olarak öğretmek zorundayız. AGÜ Çocuk Üniversitemiz, “Çocuklar için Girişimcilik†atölyesi ile çocuklarımızın; girişimcilik konusunda farkındalık kazanmalarına, girişimcilik yönlerinin açığa çıkarılmasına ve artırılmasına, girişimcilik eko sisteminin ve girişimcilik kültürünün içerisinde erken yaşlardan itibaren yer alabilmelerine yönelik önemli bir katkı sağlayacaktır. “Çocuklar için Girişimcilik†atölyemize 10-13 yaşları aralığında 12 erkek 12 kız öğrenci katıldı. AGÜ Sümer yerleşkesinde 4 hafta sonu toplam 24 saat sürdü. Eğitimleri AGÜ Çocuk Üniversitesi Direktörü H. Fikri Ulusoy, Çelebi kalkan ve Sertan Ballı verdi. İş dünyasından mentorler girişimcilik hikayelerini paylaştığı atölye çalışmaları:• Girişimcilik Atölyesi • Liderlik Atölyesi • Yaratıcılık ve İnovasyon Atölyelerinden oluştu. • Yaratıcılık, iş fikri, iş planı, pazar, satış ve satış stratejileri konularına yer verildi. Uygulamalı satış ve pazarlama çalışmaları yapıldı. Anadolu`nun ilk ticaret merkezi olan Kaniş-Karum ziyaretleri yapıldı.

Sosyal ağ siteleri (Facebook, Twitter, Youtube, Myspace vb.) ve bunlar üzerinden oluşturulan sanal sosyal ilişkiler, paylaştıklarımız ve sanal ortam üzerindeki bilgilerin niteliği  günümüzde tartışılması gereken en önemli konulardan biridir.  Kullanıcılarına kişisel bilgi, resim, video, içerik paylaşımı olanağı veren; öğrenme, eğlenme, iletişim kurma gibi amaçlarla kullanılan sanal ortamlar olan sosyal ağların kullanıcı yaşı giderek düşüyor.  Avrupa Çevrimiçi Çocuklar Araştırma Projesi (2010) verilerine göre tüm Avrupa`da sosyal ağ sitesi üyeliği olan çocukların oranı 9-10 yaşta % 26, 11-12 yaşta % 49, 13-14 yaşta % 73 ve 15-16 yaşta ise % 82`dir. Türkiye`de ise çalışmaya katılan 9-16 yaş arasındaki çocukların % 49`u bir sosyal ağ sitesine üyedir.Intel'in "Genç Türkiye Araştırması" (2012) da sosyal ağlarda en fazla vakit geçirenlerin 13-17 yaş arası gençler olduğunu ortaya koymuştur. Yaş aralıkları farklı alınsa da bu veriler, sosyal ağ kullanıcı yaşının giderek düşüğünün belirlenmiş sayısal göstergeleridir. EU Kids Online projesi  (2012) tarafından yayınlanan rapora göre, sosyal ağ üyeliği 13 yaş sınırı gerektirirken, Türkiye`deki 13 yaş altı çocukların yarısından fazlası Facebook kullanmaktadır. Ayrıca, çocuklar Avrupa ortalamasından daha fazla şekilde özel bilgilerini (cep telefonu, ev adresi) herkesle paylaşmakta, İnternet kullanım becerileri açısından Avrupanın en düşük seviyesinde iken %85`e yakını bilgisayar konusunda çok şey bildiklerini iddia etmekte, annelerin %75`inden fazlası internet kullanmadıkları halde çocuklarına yeterince yardımcı olabildiklerini düşünmektedirler. TÜİK,  Bilişim Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması  (2015) araştırma sonuçlarına göre ise, internet kullanan bireylerin sayısında daha önceki yılların verilerine göre artış söz konusu.  İnterneti kullanma amaçları incelendiğinde ise, 2015 yılının ilk üç ayında internet kullanan bireylerin yüzde 80,9`u sosyal medya üzerinde profil oluşturma, mesaj gönderme ya da fotoğraf vb. içerik paylaşma eylemlerini gerçekleştirmişler.Bu kadar sıklıkla kullandığımız en popüler sosyal ağ sitesi Facebook ortamı güvenli mi? Doğru şeyler paylaşıyor muyuz? Facebook ortamında gördüğümüz  her bilgi doğru bilgi mi? Nasıl ayırt edeceğim? Bu tür soruları çoğaltabiliriz. Ancak, bu soruları kendimize  sormaktan vazgeçmemeliyiz. Her türlü çevrim içi ortamlar gibi Facebook ortamında gerçekleştirdiğimiz her türlü etkinlikte dikkatli ve gelebilecek tehlikelerden haberdar olmalıyız. Bu yazıda size bazı öneriler sunulacaktır. Bu önerileri ailemiz ve arkadaşlarımızla da paylaşalım.Kişisel bilgilerimizi paylaşmamalıyızNüfus cüzdanımız,  pasaport bilgilerimizi, pasaport fotoğraflarımızı, TC kimlik numaramızı, yakın akraba bilgilerimizi Facebook ortamında paylaşmamalıyız. Bu bilgiler kötü niyetli kişilerin eline geçerse, istenmeyen durumlarla karşılaşabiliriz.Arkadaş isteklerini kabul ederken dikkatli olmalıyızÖnemli olan Facebook`ta kaç arkadaşımız olduğu değildir. Yeni bir arkadaşlık isteğini kabul ederken,  onların bizimle ilgili her türlü bilgi, belge ve resimleri göreceğini unutmamalıyız. Arkadaşlık isteğini kabul edeceğimiz kişinin bizimle ilgili şeyleri öğrenmesini istiyor muyuz? Buna karar vermeliyiz. Unutmamalıyız ki, bize  gelen e – posta ya da cep mesajlarını silsek bile, bu sadece bizim ekranımızdan silinir. Bu hizmetleri hangi uzantılı adresten almışsak, telefon numaramızı hangi GSM operatöründen almışsak yazdığımız her şey bu hizmeti aldığımız kurumlarda birer veri olarak kayıtlı kalıyor. Bu nedenle,  Tanımadığımız insanlardan gelen arkadaşlık isteklerini kabul etmemek,  mesajlarına cevap vermemek istenmeyen durumlar yaşamamızı engeller.Kişisel bilgilerimizin güvenliği için gerçek yaşamımızdaki  gibi sanal ortamlardaki çevremizi de tanıdığımız ve güvendiğimiz insanlardan oluşturmalıyız.Gizlilik ayarlarını kontrol etmeliyizSon zamanlarda Facebook bizimle yaptığı gizlilik sözleşmesini değiştirdi. Buna göre gizlilik sözleşmesine göre Facebookta sizin gizliliğiniz kalmıyor. Hatta paylaştığınız bu bilgiler yurt dışına bile gidiyor. Paylaşımlarımız ve kimlik bilgilerimizi sadece arkadaşlarımızın göreceği şekilde ayarlama yapabiliriz. Ancak, paylaşım ayarlarımızı düzenlememiz  güvenlik ve gizliliğimizi sağlamak için yeterli değil, bu ayarları belirli aralıklarla gözden geçirmeliyiz.Neden Facebook ortamındayız? sorusunu kendimize sormalıyızNeden Facebook ortamındayım? sorusunu kendimize sık sık sormalıyız. Yalnızca, mesajlaşma ya da fotoğraf gibi içerik paylaşma ya da diğer insanlarla iletişim içinde olma gibi nedenlerle mi buradayız. Bunlardan hangisi amaçlarımız arasında olursa olsun bunları yaparken çok seçici ve dikkatli olmalıyız.Şifre oluştururken çok dikkatli davranmalıyızTüm hesaplarımızda aynı şifreyi kullanmamalıyız.  Kolayca tahmin edilebilecek şifreleri kullanmamalıyız. Sık yaptığımız hatalardan biri de tuttuğumuz futbol takımı ya da  evcil hayvanımızın ismiyle şifre oluşturmaktır. Bu nedenle, şifremizi oluştururken harf ve sayılardan oluşan güçlü şifreler oluşturmalıyız. Sanal ortamda yapılan sohbetlerde şifre ve kimlik bilgilerimizi paylaşmamalıyız. Belirli aralıklarla şifrelerimizi değiştirmeyi unutmamalıyız. Ne söylediğimize, paylaştıklarımıza dikkat etmeliyizFacebook ortamında görüşlerimizi paylaşırken ya da başkalarının yazdıkları hakkında yorum yaparken çok dikkatli olmalıyız. Yazdığımız her şeyin bir gazetenin ilk sayfasında yazılanlar gibi herkes tarafından görülebileceğini hep aklımızda tutalım. Özellikle hakaret, nefret söylemi ve benzeri içerikler paylaştığımızda bunları sonradan silsek bile  internet ortamında yok olmalarını sağlamak mümkün değildir. Hatta bunlar ileride gerek kişisel itibarımız gerek iş yaşamımız için tehlike yaratabilir. Dijital ayak izimizi her yere bıraktığımızı unutmayalım. Fotoğraf ya da  videolar paylaşılmadan önce fotoğrafta yer alanlardan mutlaka izin almalıyız.  Konum bilgisi paylaşmamalıyızGittiğimiz mekanlarla ilgili bilgi vermek kötü niyetli kişilere güvenliğimizi tehlikeye atacak bilgiler vermek demektir.  Yer bildirimlerimizi düzenli bir şekilde yapmamak, bilgilerimizi paylaşmamak önlemlerden biridir. Konum bilgisi evimizin soyulmasına ve fiziksel zarara uğramamıza neden olabilir.Facebook e – posta adresimizi ve şifremizi kaydetmemeli, açık bırakmamalıyızFacebook kullandıktan sonra, kullandığımız bilgisayarda e – posta adresi ve şifremizin açık kalmamasına dikkat etmeli, “hesabınız bu bilgisayarda kaydedilsin mi?†sorusuna hayır seçeneğini işaretleyerek, hesaptan çıkmalıyız. Açık kaldığı takdirde başkaları Facebook hesabımıza girebilir.  Aldatmaca e – posta mesajlarına kanmamalıyızÇoğu Facebook kullanıcısı, sanki Facebook şirketi tarafından gönderilmiş gibi, Facebook e – posta adresini ve şifrenin değiştirilmesini isteyen mesaj almaktadır. Bilinmeyen adreslerden ya da kişilerden gelen e-mailler, gönderi, davet ve çağrıların açılmaması gerekir. Çünkü bunlar kişisel verilere ulaşmak amacı ile tasarlanmış özel maillerdir.Bunların genellikle sahte hesaplar olduğunun farkında olarak, gönderilen bağlantılara tıklamamalıyız. Tüm bu önerilerin yanında bilinçli bir internet kullanıcısı olmayı, bu konuda bilinçlenmeyi unutmamalıyız  Sanal ortamlar, eğlenceli olduğu kadar, tehlikeli bir silah haline de dönüşebilir. Bu nedenle, bunun  farkında olarak, kontrolü elimize alarak kullanmalıyız.KaynaklarEU Kids Online II Türkiye (2010). Avrupa çevrimiçi çocuklar araştırma projesi raporu. 1 Temmuz 2016 tarihinde https://eukidsonline.metu.edu.tr/ adresinden erişilmiştir.EU Kids Online III Türkiye (2012). Avrupa çevrimiçi çocuklar araştırma projesi raporu. 1 Temmuz 2016 tarihinde https://eukidsonline.metu.edu.tr/ adresinden erişilmiştir.Intel (2012). Genç Türkiye Projesi.  1 Temmuz 2016 tarihinde https://www.slideshare.net/gayekokten/genc-turkiye-arastirmasi adresinden erişilmişTÜİK (2015). Bilişim hanehalkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması. 1 Temmuz 2016 tarihinde https://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18660 adresinden erişilmiştir.

Çevremizde sürekli
PISA ve TIMSS gibi sınavlarda ülkemizin düşük notlar aldığını duymaktayız.
Yazımızda TIMSS nedir? Ne amaçla yapılır? Ve bize bu sonuçlar ne anlatmaktadır?
Bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağız.1) TIMSS Nedir?Uluslararası Matematik
ve Fen Eğilimleri Araştırması (Trends in International Mathematics and Science
Study) TIMSS, “Uluslararası Eğitimsel Başarıyı Değerlendirme Birliği (IEA)†tarafından
yapılan ülkelerin eğitim sistemini izlemeyi amaçlayan değerlendirme sınavıdır. TIMSS uygulamasının merkezi ABD`nin Boston
şehrindeki TIMSS Uluslararası Çalışma Merkezi ve Hollanda`nın Amsterdam
şehrindeki Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu (IEA)
Yürütme Merkezi`dir. Ülkemizde ise TIMSS uygulamaları Milli Eğitim Bakanlığı
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü (YEĞİTEK) altındaki “Ölçme,
Değerlendirme ve Yerleştirme Grup Başkanlığı†tarafından yürütülmektedir.2) TIMSS Ne Amaçla Yapılır?TIMSS tüm dünyada
4. ve 8. sınıflarda matematik ve fen başarısını ölçmenin yanı sıra, öğretim
programlarının ne derece uygulandığını belirlemeyi ve iyi uygulamaları ortaya
çıkarmayı amaçlamaktadır. Ayrıca kimi araştırmacılara göre gelişmiş ülkelerin
yatırımlarını yönlendirmesi ileriki dönemlerde hangi ülkelere yatırım yapabileceğini
belirlemek amacıyla TIMSS verilerinin de kullanıldığı belirtilmektedir.3) TIMSS hangi Yıllarda Yapılır? Kaç Ülke Katılıyor?TIMSS; ilk olarak
1995 yılında olmak üzere dört yılda bir uygulanmaktadır. Beşinci TIMSS
değerlendirmesi olan TIMSS 2011`e toplam 63 ülkeden 600.000‟den fazla öğrenci
katılmıştır.4) TIMSS Sınavının Kapsamı Nedir?TIMSS 4 ve
8.sınıflarda öğrencilerin matematik ve fen bilimleri alanlarında performanslarını
ölçmeye yönelik maddelerin bulunduğu başarı testleri geliştirmiştir. 5) Sınav Kimlere Uygulanır?TIMSS'te katılımcı
ülkeler eğitim sistemlerindeki ihtiyaçları ve politika önceliklerini göz önüne
alarak 4. sınıf, 8. sınıf ya da her iki sınıf düzeyinde değerlendirmeye
katılabilirler. Uygulama tarihinde 4. sınıf öğrencilerinin yaş ortalaması 9,5;
8. sınıf öğrencilerinin yaş ortalaması en az 13,5 olmalıdır. Ülkemizde örgün
eğitime kayıtlı olan 4 ve 8.sınıf öğrencilerinin bulunduğu tüm ilkokul ve ortaokulların
araştırma örnekleminde bulunma olasılığı vardır. TIMSS örneklem planı
doğrultusunda, ülkemizdeki 4 ve 8. sınıfların bulunduğu tüm ilkokul ve
ortaokulların listesi ÖDSGM tarafından hazırlanmakta ve bu listeden uygulamanın
yapılacağı okullar IEA tarafından tesadüfî (seçkisiz) olarak belirlenmektedir.
Daha sonra örneklemdeki okullardan hangi şubelerin uygulamaya katılacağı ÖDSGM
tarafından özel bir yazılımla yine tesadüfî biçimde belirlenmektedir.6) TIMSS Sınavının Soru Türleri Nelerdir?TIMSS değerlendirmesinde
çoktan seçmeli ve açık uçlu sorular kullanılmaktadır. Çoktan seçmeli sorular
dört seçeneklidir ve bir doğru cevabı vardır. Her birçoktan seçmeli sorunun
doğru cevabı 1 puandır. Yanlış cevaplar doğru cevapları etkilememektedir. Açık
uçlu sorularda ise, öğrenci kendi cevabını oluşturmaktadır. Bu soru türünde
öğrenciler açıklama yaparlar, cevaplarını sözel ya da sayısal olarak
desteklerler, şekiller çizerler ya da verileri kullanırlar. Açık uçlu sorular,
her bir soru için geliştirilen puanlama anahtarları ile değerlendirilmektedir.
Ayrıca katılımcı öğrencilere okul, öğretmen, öğrenci ve ev anketleri
uygulanmaktadır. 7) TIMSS Sınavında En Başarılı Ülkeler Hangileri?2011 verileri ve 8.
Sınıf sonuçlarına baktığımızda fen ve matematik başarılarına göre;
Fen bilimleri
Matematik
1
Singapur
Güney Kore
2
Tayvan, Çin
Singapur
3
Güney Kore
Tayvan, Çin
4
Japonya
Hong Kon, Çin
5
Finlandiya
Japonya
6
Slovenya
Rusya
7
Rusya
İsrail
8
Hong Kong, Çin
Finlandiya
9
İngiltere ve Galler
ABD
10
Amerika Birleşik Devletleri
İngiltere ve Galler8) Türkiye`nin TIMSS Sınavındaki Yeri Nedir?Türkiye ilk kez
1999 yılında katıldığı TIMSS uygulamalarına, 2007 ve 2011 yıllarında da
katılarak üç kez bu sınava dâhil olmuş 2003 yılında gerçekleştirilen uygulamaya
ise katılmamıştır. Türkiye 1999 ve 2007 uygulamalarına sadece 8. Sınıf
düzeyinde katılırken 2011 TIMSS uygulamasına ise hem 4. sınıf hem de 8. Sınıf
düzeyinde katılmıştır.
1999
(8.sınıf)
2007
(8.sınıf)
2011
(4.sınıf)
2011
(8.sınıf)
Matematik
TIMSS Ort./ Ülke sayısı
487
38
500
59
500
50
500
42
Türkiye Ort / Sırası
429
31
432
30
469
35
452
24
Fen
TIMSS Ort./ Ülke sayısı
488
38
500
59
500
50
500
42
Türkiye Ort / Sırası
433
32
454
31
463
36
483
21Sonuçlara
bakıldığında Ülkemizin 1999, 2007 ve 2011 de hem matematik hem de fen ortalamalarının
genele ortalamanın altında olduğu görülmektedir. Türkiye, elde ettiği
performanslarla hem matematik hem de fen alanlarında en fazla artış gösteren
ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak toplam sıralamaya bakıldığında
Türkiye`nin elde ettiği sonuçların pekte iç açıcı olmadığı görülmektedir.2007 TIMSS uygulaması ile birlikte ortalama
puan düzeyini 500 olarak belirleyerek bu puanın üst ve altı için yeterlik
düzeyleri oluşturmuştur. Buna göre Matematik ve Fen alanlarında 625 ve üzeri
puan aralığı “ileri düzeyâ€, 550 ve üzeri puan aralığı “üst düzeyâ€, 475 ve üzeri
puan aralığı “orta düzey†ve 400 ve üzeri puan aralığı ise “düşük düzey†olarak
tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre ülkemiz fen ve matematik ortalamalarının
orta düzeye yetişemediği görülmektedir.9) TIMSS Sınavında Kimler
Başarılı Oluyor?Öğrencilerin TIMSS
test maddelerine doğru yanıt verebilmek için, öğretim programlarında bulunan
içeriğe aşina olmanın yanı sıra bazı bilişsel becerilere sahip olmaları
gerekmektedir. Bu becerilerin doğru şekilde tanımlanması, doğru bir
değerlendirme yapılabilmesi için son derece önemlidir. Öğrencilerin
seviyelerinin ölçülebilmesi için, içerik alanlarının yanı sıra bilişsel becerilerin
de ölçülmesi gerekir. Bilişsel boyutta maddeler bilme (knowing), uygulama
(applying) ve akıl yürütme (reasoning) olarak 3 bilişsel alanda gruplanmıştır.
Uygulamada içerik alanların tümüne yönelik, bu bilişsel alanlarda maddeler
bulunmaktadır. Özellikle, daha üst bilişsel alanlar olarak kabul edilebilecek
olan uygulama ve akıl yürütme alanlarına yönelik daha çok madde bulunmaktadır.10) TIMSS Sınavında Ülke Başarı Puanımızı
Nasıl Arttırabiliriz?Aslında bu sorunun
kesin bir cevabı yok ancak alanda yapılan araştırmalar; öğrenci özellikleri,
aile özellikleri, okul- öğretmen özellikleri, eğitim sistemi ve ekonomi boyutlarının
TIMSS sınavında elde edilen sonuçları etkilediğini göstermektedir. Öğrenci
özellikleri; Evdeki eğitim kaynakları ve ebeveyn
desteği, öğrencinin eğitim hedefinin yüksek olması ve öğrencinin okul yaşamını
ailesi ile paylaşma sıklığı öğrencilerin fen başarılarını olumlu
etkilemektedir.Aile özellikleri: Anne ve babanın eğitim düzeyinin yüksek olması öğrencilerin başarısını
arttırmaktadır. Öğretmen özellikleri: öğretmenin iş doyumu, öğretmenin derste bilgisayar kullanımı ve
öğretmenin bilgi teknolojileri üzerine almış olduğu hizmet içi eğitim
indeksleri öğrencilerin fen başarı puanlarına istatiksel olarak anlamlı ve
pozitif etki yapmaktadır. Bununla
beraber öğretmenlerin hizmet süresi, öğrenim durumu, lisans eğitim alanı, iş
doyumu, ders işlerken bilgisayar kullanımı, işbirliği yapması, sınıfa ilgi
çekici materyal getirmesi, fen dersi için hazırlanmış yazılım kullanması, mesleki gelişim eğitimi (fen konuları, fen
eğitimi/öğretimi, fen dersi program geliştirme, bilgi teknolojilerinin fen
dersinde kullanımı) etkili olduğu söylenebilir.Eğitim sistemi: bu konuda da çok farklı görüşler bulunmakla beraber, soran sorgulayan,
araştıran, problem çözme yeteneğine sahip, bilgi vermekten çok bilgi edinme
yollarına olanak sağlayan, eğitim ortamlarının zenginleştirilmesine destek
veren eğitim programlarının olumlu etki yaratacağı söylenebilir. Ekonomik
boyutlar: Devletlerin eğitime aktardığı para, eğitime,
okula, öğretmen ve öğrenciye verdikleri önem,
okulun gelişimine ve değişimine sağladığı destek olumlu etki yaratacağı
söylenebilir. Sonuç olarak PISA
ve TIMSS gibi sınavlar eğitim hedeflerinin gerçekleştirilmesi ve eğitim
kalitesinin ortaya konması amacından önem arz etmektedir. Ülkemizin geçen
yıllar içerisinde elde ettiği sonuçlar pek iç açıcı sonuçlar ortaya
koymamaktadır. Özellikle 2005 ve 2013 fen öğretim programları öğrencilerin
araştırma, sorgulama becerilerine vurgu yapmaktadır. Ancak çeşitli araştırmalar
fen ve matematik öğretmenlerinin bilgi aktarma ağırlıklı ders öğretiminden
vazgeçemediklerine belirtmektedir. Yazımızın ikinci kısmında geçmiş yıllarda
TIMSS sınavında sorulmuş örnek fen ve matematik soruları üzerine
değerlendirmeler yapacağız.Kaynaklar:Abazoğlu İ. (2014).
Fen Bilgisi Öğretmen ve Öğrenci
Özelliklerinin Öğrenci Fen Başarısı İle İlişkisi: TIMSS 2011 Verilerine Göre
Bir Durum Analizi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Yatağan M. (2014). Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programının
Öğrenci ve Öğretmen Özelliklerine Göre Değerlendirilmesi: TIMSS 2007 ve 2011
verilerine ile Bir Durum Analizi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi MEB TIMSS Tanıtım
Kitapçığı. 2 Temmuz 2016 tarihinde https://timss.meb.gov.tr/wp-content/uploads/Tanitim_Kitapcigi.pdf
adresinden erişilmiştir.Trends in
International Mathematics and Science Study. 2 Temmuz 2016 Tarihinde https://en.wikipedia.org/wiki/Trends_in_International_Mathematics_and_Science_Study#All_average_country_scores
adresinden ulaşılmıştır.

Bilim insanları
pozitif ilgi gören ve önemsenen çocukların yüksek gelir, yüksek mutluluk
düzeyi, akademik başarı ve güçlü bir ahlaki algıya sahip olduklarını ortaya
koymuştur.Nishimura Kazuo ve Yagi Tadashi tarafından yönetilen bir
araştırma grubu tarafından gerçekleştirilen çalışma sonucunda ebeveynlerinden pozitif
ilgi gören ve önemsenen çocukların yüksek gelir, yüksek mutluluk düzeyi,
akademik başarı ve güçlü bir ahlaki algıya sahip olduklarını açığa çıkarmıştır.Profesör Nishimura`nın grubu Japonya`daki ebeveynlik biçiminin
etkilerini keşfetmeyi amaçlamıştır. Ocak 2016`da online olarak hazırlanan bir
anket yardımıyla 5000 kadın ve erkekten oluşan gruptan çocukluk döneminde
ailesiyle olan ilişkileri hakkında sorulara ve durumlara yönelik cevaplar elde
etmişlerdir. Bu verileri kullanarak dört anahtar faktör belirlenmiştir. Bu
faktörler: “ilgi(sizlik), güven, kurallarâ€, “bağımsızlıkâ€, “beraber zaman
geçirme†ve “azarlanma yaşantısı†dır. Araştırma grubu bu sonuçlara dayalı
olarak ebeveynlik biçimini altı kategoriye ayırmıştır. Bu kategoriler; Destekleyici: Yüksek veya ortalama düzeyde
bağımsızlık, yüksek düzeyde güven, çocuklukta gösterilen yüksek düzeyde ilgi,
çok miktarda beraber zaman geçirme.Otoriter: Düşük düzeyde bağımsızlık,
orta-yüksek düzey arası güven, katı veya adil bir şekilde otoriter, çocuklukta
gösterilen orta-yüksek düzey arası ilgi, pek çok kural. Hoşgörülü: Yüksek veya orta düzeyde güven,
hiçbir zaman katı olmama, ortalama veya ortalamadan daha fazla beraber vakit
geçirme.Neşeli/Uysal: Çocuklukta gösterilen düşük
düzeyde ilgi, hiçbir zaman katı olmama, az miktarda beraber zaman geçirme,
birkaç kural.Acımasız: Çocuklukta gösterilen düşük
düzeyde ilgi, düşük düzeyde bağımsızlık, düşük düzeyde güven, katı olma.Sıradan: Tüm kategorilerin orta düzeyi. Sonuçlar ebeveynleri tarafından yüksek
düzeyde pozitif ilgi görerek çocuk yetiştirmeyi deneyimlemiş olan insanlar yüksek
gelir, akademik başarı ve yüksek düzeyde mutluluk belirtmiştir. Diğer taraftan
ebeveynlerinden yüksek düzeyde ilgi ve beraberinde katı disiplin görmüş kişiler
yüksek düzeyde gelir ve akademik başarı fakat daha düşük düzeyde mutluluk ve
yükselmiş stres belirtmiştir. Kaynak: Science DailyPicture Credit © Fotolia
/about/pool_hoby-finn-56a2c9563df78cf77279f0bd.jpg)
Birleşik krallık ve Kanada spor ve sağlık profesyonelleri çocuklarda fiziksel okuryazarlık becerisi ve değerlerini oluşturmak için fiziksel okuryazarlığı teşvik etmektedirler. Nerede yaşarsak yaşayalım, çocuğumuzun fiziksel okuryazarlığının belirlenmesinin önemli olduğunu bilmeliyiz. Başka bir deyişle, çocuğumuza fiziksel okuryazarlık becerisinin kazandırılması, onların hem çocukluklarında hem de yetişkinliklerinde bir çok spor ve etkinliği yapmak için çaba gösterecek ve bundan zevk alacaktır. Bir çok ülkede, artık fiziksel okuryazarlık beden eğitimi derslerinin amaçları arasında yer almaktadır. Fiziksel okuryazarlık, çocuğun farklı spor etkinliklerini ve spor branşlarını tanıyarak hareket ihtiyaçlarını, hangi spor branşına ilgisinin olduğuna ve hangi spor branşına yatkın olduğunu belirlenmesidir. Fiziksel okuryazarlık , fiziksel farkındalığı da kapsayan temel hareket becerilerini; fiziksel etkinliklere ve spora karşı olumlu tutum geliştirmeyi ve bilgi sahibi olmayı içerir. Bir çocuk fiziksel okuryazarlık becerisine sahip ise becerilere sahip olmanın yanı sıra bunu nasıl kullanacağını bilir, kendine güven duyar. Fiziksel okuryazarlık kavramı hareket becerilerini içine alan 4 öğeyi içerir:Kıvraklık Denge Koordinasyon Hız Koşma, atlama, yüzme, kayma ve bisiklete binme gibi beceriler fiziksel okuryazarlığını temelini oluşturur. Objeleri atma ve tutmaya dayalı tenis, masa tenisi ve jokey gibi spor becerileri için de gereklidir. Çocuğumun Fiziksel Okuryazarlığını Nasıl Test Etmeliyim? Yaşam için Kanada Spor Kurumları okullar, koçlar, öğretmenler, fiziksel terapistler, aileler için çocukların fiziksel aktivite düzeyini belirlemeye yönelik değerlendirme ölçütlerini belirlemiştir. Örneğin veliler olarak, çocuklarımızın (7 yaş ve üzeri) koşma ya da eliyle bir objeyi nasıl taşıdığı ya da nasıl fırlattığına, ne düzeyde gerçekleştirdiğine dikkat edebiliriz. Ayrıca, onların genel yeteneklerine bakabilir, vücutlarını kıvraklık, denge, koordinasyon ve hız açısından nasıl kullandıklarını gözlemleyebiliriz.Çocuklarımızın, açık ya da kapalı alanlarda ne tür ve ne sıklıkla spor etkinlikleri yaptıkları, fiziksel okuryazarlık becerilerinin kazandırılmasında çok önemlidir. Ancak, zıplamak, kaymak ya da parende atmak spor yapmak ya da hareket etmek midir? Çocuğumuz grup ya da bireysel spor yapmaya istekli midir? Fiziksel etkinlik ya da sporun sağlığı için ne kadar önemli olduğunun bilincinde midir? Yeni oyunlar ya da spor dallarını yapmaya istekli midir? Bunlar fiziksel okuryazarlığın göstergeleridir. Fiziksel okuryazarlık, becerileri, onların zihinsel (çıkarım, karar verme, odaklanma); sosyal (iletişim ve davranış becerisi, toplumdaki yeri hakkında bilgi sahibi olma, sosyal farkındalık ve etkileşim); fiziksel (boy uzunluğu, kemik ve kas dokusunun gelişimi, hareket edebilmeyi öğrenme, erken olgunlaşma); psikolojik (kaygı, stres, endişe ve korku gibi parametrelerle baş etme, kazanma ve kaybetme duygularını öğrenme) gelişimleri açısından çok önemlidir. Unutmayalım ki, çocuklarımızda fiziksel okuryazarlık becerilerinin oluşturulması hem onların bireysel sağlığı hem de içinde yaşadığımız toplumun sağlığı için önemlidir.
Kaynak: Catherine Holecko, verywell